ÂŞIK TARZI HALK ŞİİRİ

Âşık Tarzı Halk Şiirinin Genel Özellikleri:

*15. yüzyıldan sonra gelişerek günümüze kadar ulaş­mıştır. Âşık adı verilen halk şairleri tarafından ortaya konmuş ürünlerden oluşur.

*Bu sözlü ürünler, “cönk” adı verilen elyazması defterlerde toplanmıştır. Yazanı çoğu zaman belli olmayan bu defterler, özellikle şiir alanında ortaya konan ürünleri içine alır.

*Âşıklar; köylerden, kasaba ve şehirlerden, bir de asker ocaklarından yetişmiştir.

*Usta-çırak ilişkisiyle yetiştirilen âşıklar çoğu oku­ma yazma bilmeyen ancak saz çalma ve şiir söy­leme yeteneği olan kişilerdir. Âşıklar, saz şairliğini usta âşıkların yanında öğrenir, sonra onlardan mahlas alarak diyar diyar gezmeye, ellerinde saz, şiirler söylemeye başlarlar.

*Âşıklar, şiirlerinin son dörtlüğünde mahlaslarına yer vermişlerdir.

*Âşık edebiyatı temsilcilerinden bazıları, Divan şiiri geleneğinden etkilenmiş; şiirlerinde hecenin yanı sıra aruz ölçüsü, dörtlüğün yanı sıra beyit şiir biri­mini kullanmıştır. Bu şairler aruzu kullanarak “divan, semai, selis, kalenderi, satranç, vezn-i aher” gibi şiir türleri ortaya koymuşlardır.

*Şiirlerde halkın kullandığı sade dil kullanılmış, an­cak bu sade dil, 18. ve 19. yüzyıllarda bazı âşıkla­rın Divan edebiyatından etkilenmesiyle eski arılığı­nı kaybetmiştir.

*Aşk, tabiat, gurbet, ayrılık, ölüm, özlem, kıskançlık, yiğitlik, toplumun sorunları, insan davranışları, bunlarla ilgili eleştiriler dile getirilmiştir.

Âşık Tarzı Halk Şiiri Nazım Şekilleri:

KOŞMA: Âşıkların en çok kullandığı şiir biçimidir. Aşk, sevgi, doğa güzellikleri, türlü acılar, ölüm, insanlık sevgisi, yiğitlik gibi konuların işlendiği şiirlerdir. Bu türün İslamiyet öncesi Türk edebiyatındaki karşılığı “koşuk”, Divan edebiyatındaki karşılığı ise “gazel”dir.

  • 11’li hece ölçüsüyle söylenir.
  • Dörtlük şiir birimiyle söylenir.
  • Son dörtlükte ozanın adı yer alır.
  • Uyak düzeni abab(abcb), cccb, dddb… şeklindedir.

Koşmalar konuları bakımından kendi içinde güzelleme, koçaklama, taşlama ve ağıt olarak adlandı­rılmıştır:

Güzelleme: Doğa güzelliklerini anlatmak ya da at, silah, kadın gi­bi sevilen varlıkları övmek için yazılan şiirlerdir. Bu türün en başarılı örneklerini Karacaoğlan vermiştir.

Koçaklama: Coşkun, babacan ve yiğitçe bir üslupla savaş ve dö­vüşleri anlatan, kahramanlık duygularını canlandıran şiirlerdir. Bu tür şiirler, tür olarak epik şiir grubunda yer alır. Bu türün en başarılı sanatçıları Köroğlu ve Dadaloğlu’dur

Taşlama: Bir kimseyi yermek ya da toplumun bozuk yönlerini eleştirmek amacıyla yazılan şiirlerdir. Divan edebiya­tında bu tür şiirlere “hicviye” adı verilmiştir. Bu tür şi­irler, tür olarak satirik şiir grubunda yer alır. Bu türün en başarılı sanatçıları Seyrani ve Bayburtlu Zihnidir.

Ağıt: Bir kişinin ölümünden duyulan acı dile getirilir. Ağıtlar belli bir ezgiyle söylenir. Ağıtın İslam öncesi Türk ede­biyatındaki karşılığı “sagu”dur. Divan edebiyatında da “mersiye”ler aynı amaçla söylenen şiirlerdir. Anonim Halk edebiyatındaki ağıtların söyleyeni belli değilken Âşık edebiyatında söylenen ağıtların kim tarafından söylendiği bellidir.

SEMAİ: Aşk, sevgi, doğa güzellikleri, ayrılık acıları, özlem, ölüm gibi konuların işlendiği duygu yüklü şiirlerdir.

  • Hece ölçüsünün 8’li kalıbıyla söylenir.
  • Uyak düzeni koşmaya benzer.
  • Kendine özgü bir ezgisi vardır.
  • Koşmadan ayrılan yönleri: ezgisi ve 8’li ölçü ile söylenmesidir. 

VARSAĞI: Çok yaygın olmayan bir şiir biçimdir. İlk olarak Toroslar’da yaşayan Varsak boyundan ozanlar tarafından kullanılmıştır.

  • Hece ölçüsünün 81i kalıbıyla söylenir.
  • “Bre, behey, hey” gibi ünlemlere yer verilir. (Semai’den ayrılan yönü budur.)
  • Kendine özgü bir ezgiyle söylenir.
  • Daha çok, içinde yaşanılan zamandan ve talihten şikâyet dile getirilir.
  • Sözlerinde ve ezgisinde; meydan okuyan, baba­can, erkekçe bir hava vardır.

DESTAN: Toplumu derinden etkileyen olayların -savaş, dep­rem, bulaşıcı hastalıklar, yangınlar, değişik felaketler-in dile getirildiği uzun şiirlerdir. Yapısal yönden koşmay­la aynı olan destan, konusu, dörtlük sayısı, anlatım ve ezgisiyle koşmadan ayrılır.

  • Dörtlük sayısında bir sınırlama yoktur. 100 dörtlüğe kadar söylenen destanlar vardır.
  • Hece ölçüsünün 11’li kalıbıyla söylenir.

Âşık Tarzı Halk Şiiri Temsilcileri:

KÖROĞLU (16.YÜZYIL): 16. yüzyılda yaşadığı sanılan halk şairidir. Bolu Beyi’nden babasının öcünü almak için dağa çıkıp eşkı­ya olan; ama yiğitlik ve iyilikseverliğiyle halkın gön­lünde destanlaşan Köroğlu’nun kim olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Tasavvuftan ve Divan edebiyatından etkilenmemiştir. Yiğitçe ve coşkun bir seslenişle söylediği koçaklamalarıyla tanınmıştır. “Benden selam olsun Bolu Bey’ine.” sözleri meşhurdur.

KARACAOĞLAN (17.YÜZYIL): Koşma türündeki şiirleriyle, özellikle de güzellemeleriyle tanınmıştır. 16-17.yy’larda Çukurova’da doğup yörenin Türkmen aşiretleri arasında yaşadığı sanılmaktadır. Âşık edebiyatının en büyük şairi kabul edilmektedir. Kendisinden sonra gelen halk şairlerinin üzerinde çok etkili olmuştur. Aşk ve doğa şairidir. Gördüğü her güzele aşık olmuş, onlara koşmalar yazmıştır. Dili sade, arı ve duru bir Türkçedir. Şiirlerinde, tasavvufa ve dini konulara yer vermemiş­tir. Şiirlerinde, yaşadığı dönemin önemli siyasi ve sos­yal olaylarına da yer vermiştir. Divan şiirinden etkilen­memiş, bütün şiirlerinde Halk şiirinin şekil ve söyleyiş özelliklerine bağlı kalmıştır.

KAYIKÇI KUL MUSTAFA (17. YÜZYIL): Asker (Yeniçeri) şairlerdendir. Bağdat Seferinde ölen Genç Osman için söylediği “Genç Osman Destanı” çok ünlüdür.

ÂŞIK ÖMER (17. YÜZYIL): Konya’nın Hadim ilçesinin Gezlevi köyünde doğmuş olduğu sanılmaktadır. Düzenli bir medrese tahsili gör­mediği anlaşılmakla birlikte devrin kültür çevreleri içinde bulunmuş, kendini yetiştirmiş ve çağdaşı âşık­lara göre daha seçkin bir yer kazanmıştır. 1500’e yakın şiir bırakarak halk şiirinin en üretken şairlerinden olmuştur. Şiirlerinde kuvvetli bir Divan edebiyatı etkisi görülür. Hecenin ya­nı sıra aruzla da yazmıştır. Asıl gücü aşk şiirlerindedir. Semailerinde, içli duygularını çok güzel dile getirmiş­tir. Divan edebiyatının ifade ve dil özelliklerinin âşıklar arasında yayılmasına öncülük etmiştir. Şiirleri Aşık Ömer Divan’ında toplanmıştır.

GEVHERİ (17.YÜZYIL): Kırım’da doğduğu ve asıl adının Mehmet olduğu söylenir. Şam’a, Arabistan’a gittiği ve Rumeli’de bulunduğu, bir paşanın divan kâtipliği yaptığı şiirlerinden anlaşıl­maktadır. Toplumsal olaylarla ilgilenmemiş, şiirlerinde aşk ve doğa güzelliklerini işlemiştir. Halk dili ve hece ölçüsü ile yazdığı şiirlerinin yanı sıra aruz ölçüsüyle yazılmış yer yer yabancı sözcüklere yer veren şiirleri de vardır.

ERCİŞLİ EMRAH (17. YÜZYIL): Yaşamı ile ilgi kesin bilgiler yok. Van’ın Erciş ilçesinde doğduğu ve 17’nci yüzyılda yaşadığı biliniyor. Hece ölçüsü ile yazan şair arı bir Türkçe kullandı. İçten ve halk zevkine yakın bir söyleyişi vardır. Yurt sevgisi, aşk, doğa güzelliği, özlem gibi konuları işlediği ve hayatını anlattığı Emrah ile Selvihan adlı halk öyküsüyle ün kazandı. Ercişli Emrah’ın en şansız yanı Erzurumlu Emrah ile karıştırılmasıdır. Bazı şiirleri Erzurumlu Emrah’a mal edilmiştir.

LEVNİ (18. YÜZYIL): Edirnelidir. İstanbul’da yaşamış, döneminin ünlü ressamlarından biri olmuştur. Hem aruzu hem de heceyi kullanmıştır.

DERTLİ (19.YÜZYIL): Bolu ile Gerede arasında Şahnalar köyünde doğmuş­tur, istanbul’da, Konya’da, Mısır’da kalmış tekrar kö­yüne dönmüştür. Bir süre Orta Anadolu’da dolaşmış; istanbul’a gitmiş, kısa süreli birkaç memurluk yapmış, sonra da Ankara’ya gitmiş, orada ölmüştür. Şiirlerinde hem aruz hem hece ölçüsünü kullanmıştır. Ancak, asıl ününü, hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerinde göster­miştir. Şiirlerinde hiciv ve toplumsal yergi de yapmıştır.

ERZURUMLU EMRAH (19.YÜZYIL): Erzurumlumdur. İyi bir medrese eğitimi almış, Divan şiirinden etkilenmiş, aruzu da kullanmıştır. Ama asıl ününü heceyle aşık tarzında söylediği koşma ve semaileri ile kazanmıştır.

SEYRANİ (19. YÜZYIL): Kayseri-Develi-de doğmuştur. Taşlamalarıyla ünlüdür. Aruzla da şiirler yazmıştır.

DADALOĞLU (19. YÜZYIL): Toroslar’da yaşayan göçebe Türkmenlerin Avşar bo­yundan olan sanatçının yaşamı hakkında, söylenti­lerden başka bir şey bilinmemektedir. Türkmen aşi­retlerini yerleşik hayata geçirme çabası karşısında, devlete karşı başkaldıranlara birlik olmuş, çoğu şii­rinde derebeyleri ve aşiretler arasındaki kavga ve mücadeleleri dile getirmiştir. Şiirlerinde yiğitçe bir seslenişin yanında, içli bir söyleyiş de vardır, içinde bulunduğu tarih ve toplum olayları karşısında, çevre­sinin duygu ve düşüncelerini yansıtmış olması bakı­mından önemlidir. Yiğitçe ve coşkun bir seslenişle söylemiş koçaklamalarla tanınmıştır. Divan şiirinden etkilenmemiştir. “Ferman padişahın, dağlar bizimdir.” sözü ünlüdür.

BAYBURTLU ZİHNİ (19. YÜZYIL): Hem Divan hem de halk şiiri türündeki yapıtlarıyla ta­nınmıştır. Asıl adı Mehmed Emin’dir. Zihni, onun tak­ma adıdır ve Bayburt’ta doğduğu için Bayburtlu Zihni olarak anılmıştır. Trabzon ve Erzurum medreselerinde eğitim gördükten sonra İstanbul’a gelmiştir. Gördüğü haksızlıkları hicivleriyle ortaya koymuş, bu yüzden de hiçbir memuriyeti uzun süreli olmamıştır. Divan şiirini çok iyi bilen şair, Arapça ve Farsça şiirler yazmıştır. Asıl ününü âşık tarzında, hece ölçüsüyle yazdığı şiir­leriyle sağlamıştır.

Eserleri: Divan, Sergüzeştname(Manzum bir hayat öyküsü niteli­ği taşır.), Kitab-ı Hikâye-i Garibe(Haksızlığa uğrayan bir delikanlının macerası anlatılır. Düzyazı ağırlıklı ya­zılmış olsa da; kaside, mesnevi, gazel gibi man­zum bölümler de içerir.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.