TÜRK EDEBİYATI’NDA DÖNEMLER
Edebiyat, duygu ve düşüncelerin insanlarda estetik bir zevk uyandıracak şekilde aktarılması sanatıdır. İnsanın olduğu her yerde binlerce yıldır edebiyat sanatı kültür hayatının en önemli unsurlarından birisi olmuştur. Türklerin tarih boyunca içinde bulunmuş olduğu kültürel hayat ve yaşam biçimi aynı şekilde edebiyatı da dönem dönem farklı özelliklere büründürmüştür. Türk Edebiyatı denildiği zaman aklımıza milletimizin tarih boyunca oluşturmuş olduğu tüm edebi eserler gelmektedir. Ancak belirttiğimiz gibi atalarımızın tarih boyunca bulunmuş olduğu kültürel hayatlar ve yaşam anlayışları edebiyat içinde de farklı dönemlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu nedenle içinde zamana bağlı olarak farklı özellikler barındıran edebiyatımızı incelerken dönemlere ayırmamız gerekecektir.
Mehmet Fuat Köprülü, Türklerin tarih boyunca geçirmiş olduğu kültürel özellikleri baz alarak “Türk Edebiyatının Dönemleri”ni belirlemiştir.
1.İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı (?-11.yy)
a.Sözlü Edebiyat
- Şaman, kam, baksı, ozan adı verilen sanatçılar tarafından icra edilmiştir. Bu sanatçılar “kopuz”adı verilen bir saz aleti kullanırlardı.
- Doğuşu her ne kadar dini törenlere dayansa da zamanla din dışı konular da gelişmiştir.
- Hece ölçüsü kullanılmıştır.
- Aşk, doğa, ölüm konuları sık işlenmiştir.
- Anonim özellik taşımaktadır.
- Yarım kafiye kullanılmıştır.
- Koşuk, sav, sagu destan başlıca ürünleri sayılır.
Koşuk: Kopuz eşliğinde “sığır” denilen sürek avlarında söylenen lirik şiirlerdir. Günümüzdeki “koşma“ların ilk versiyonu sayılırlar. Kafiye şeması “aaab, cccb, dddb” şeklindedir.
Sagu: Yuğ adı verilen ölü törenlerinde ölümün acısının hafifletmek amacıyla söylenen günümüz “ağıt’’larının ilk versiyonuna denir. Hece ölçüsünün 7’li-8’li parçaları sıkça kullanılmıştır. Bilinen en eski sagu, “Alp er Tunga”sagusudur.
Sav: Atasözü demektir. Atasözlerimiz ilk defa “Divan-ı Lugati’t Türk“kitabında bir araya getirilmiştir.
Destan: Toplumu derinden etkileyen savaş, kıtlık, afet vb. olayların olağanüstülüklerle bezendirilerek anlatıldığı manzum (bazen nazım- nesir karışık) uzun hikâyelere denir.
b.Yazılı Edebiyat
- Yazılı edebiyat dönemi, Türklerin GÖKTÜRK alfabesini kullanmasıyla başlayan dönemdir. Daha eskilere ait maalesef herhangi bir eserimiz yoktur. Tarihi bilinen en eski yazıtımız (mezar taşı): Çoyren (687-692)dir.
- Tarihimizin ve dilimizin ilk en önemli belgeleri Göktürk Yazıtları (Orhun Kitabeleri)dir.
Göktürk (Orhun) Yazıtları
- Doğu Göktürklerine aittirler.
- 725, 732, 735 yıllarında dikilmişlerdir.
- Vezir Tonyukuk, Bilge Kağan, Kültigin adına dikilmişlerdir.
- Yollug Tigin adlı bir yazara yazdırmıştır.
- Öz Türkçe ile yazılmıştır.
- Türk hakanlarının Göktürkleri nasıl birleştirdiklerini, devleti nasıl idare ettiklerini, gelecek kuşakların ne yapmaları gerektiğini anlatan bir nutuk (söylev)tur.
- Aslında birer mezar taşı olarak tasarlanmışlardır.
- Taşların üç tarafı Göktürk alfabesiyle bir tarafı da Çince yazılmıştır.
- Eserler şu an Moğolistan sınırları içindedir.
- 1900′ lü yılların başında Strahlanberk tarafından bulunmuş, Danimarkalı Wilhelm Thomsen tarafından okunmuşlardır.
Uygur Dönemi Eserleri
- Uygur metinleri, Uygur alfabesi ile yazılan metinlerdir. Uygur alfabesi 18 harften oluşmaktadır.
- Kağıt üzerine yazılan metinler oldukları için o döneme ait birçok malzeme bulunmaktadır.
- Yazıların çoğu Mani ve Buda dinlerinin etkisi ile yazılmıştır.
- Bu metinlerden en bilinenleri ; Sekiz Yükmek, Altun Yaruk, Irk Bitig ve Kalyanamkara ve Papamkara’dır.
2.İslamiyet Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı (11-19.yy)
a.Geçiş Dönemi Türk Edebiyatı (11-13.yy)
İslamiyet öncesi Türk edebiyatı ile İslamiyet etkisinde gelişen Türk edebiyatı dönemleri arasında yer alan ve aslında İslami döneme geçişi ifade eden döneme Geçiş Dönemi adı verilmektedir.
- Bu dönemde İslamiyet öncesi gelenekleri ile İslam kültürü gelenekleri birlikte kullanılmıştır.
- İslamiyet ile birlikte dini ve felsefi terimler edebiyatımıza girmiştir.
- Arapça ve Farsça kelimeler eserlerde çok sık kullanılmıştır.
- Bu dönem eserleri Karahanlı (Hakaniye) Türkçesi ile yazılmıştır.
- Eserlerin genel amacı İslamiyet’i tanıtmaya ve onu sevdirmeye yöneliktir.
- Didaktik eserler çoğunluktadır.
- Nazım birimi genel olarak beyit ve dörtlüktür.
- Şiirler hece ölçüsü ve aruz ölçüsü kullanılarak yazılmıştır.
- Bu dönemin 4 ana eseri bulunmaktadır. Bunlar; Kutadgu Bilig, Divan-ı Lügati’t Türk, Atabetü’l-Hakayık ve Divan-ı Hikmet’tir.
KUTADGU BİLİG
- Mutluluk veren bilgi anlamına gelen Kutadgu Bilig, 1069 yılında Yusuf Has Hacip tarafından yazılmıştır.
- Bu dönemde yazılmış ilk eserdir.
- Kitabın amacı insanlara hem bu hem de öteki dünyada mutluluğun yollarını anlatmaktır.
- Türk edebiyatında yazılan ilk mesnevi olan eser 6645 beyit ve 173 dörtlükten oluşur.
- Aynı zamanda eserde devlet yöneticileri hakkında bilgi içermesi nedeniyle siyasetname özelliği de taşımaktadır.
- Eser, dört kahraman ve onların simgeledikleri kavramları içermesi nedeniyle alegorik bir özellik taşır.
Hükümdar Kün Togdı: adaleti,
Vezir Ay Toldı: mutluluğu(saadeti),
Vezirin oğlu Ögdülmiş: aklı(zekayı),
Vezirin kardeşi Odgurmuş ise akıbeti(son, ahiret) temsil eder.
DİVAN-I LÜGATİ’T TÜRK
- Kaşgarlı Mahmut tarafından 1074 yılında yazılmış ilk Türkçe sözlük ve dil bilgisi kitabıdır.
- Araplara Türkçeyi öğretmek ve Türkçenin de Arapça kadar gelişmiş bir dil olduğunu göstermek için yazılmıştır.
- Yazıldı dönemin dilini, edebiyatını, kültürünü, coğrafyasını ve sosyolojisini yansıtması bakımından önemlidir.
- Günümüze kadar ulaşmış birçok koşuk, sagu ve sav bu eser içinde yer alır.
- Eserde 7500’ten fazla sözcük yer almaktadır.
- Türk boylarının yaşadığı yerleri gösteren bir haritayı da içerir.
ATABETÜL HAKAYIK
- Hakikatlerin eşiği anlamına gelen eser 12.yüzyılda din adamı ve şair olan Edip Ahmet Yükneki tarafından yazılmıştır.
- Hakaniye Türkçesiyle yazılmıştır.
- Eserde bilginin faydası, cahilliğin zararları, iyilik ve cömertlik gibi ahlaki konular işlenmiştir.
- Eser dini-ahlaki didaktik bir özelliğe sahiptir.
- İslamiyetin etkisiyle eserde bolca Arapça ve Farsça kelimeye yer verilmiştir.
- Eser 40 beyit ve 101 dörtlükten oluşmaktadır.
- Türk edebiyatında İslam inancını telkin eden ilk eserdir.
DİVAN-I HİKMET
- Ahmet Yesevi’nin hikmetlerini içeren dini-tasavvufi nitelikte bir şiir kitabıdır.
- Hakaniye Türkçesiyle yazılmış eserde Arapça ve Farsça kelimeler de bulunmaktadır.
- Eser hem dörtlük hem de beyitlerle yazılmıştır.
- Eserde hem hece hem de aruz ölçüsü bir arada kullanılmıştır.
- Şiirler lirik ve didaktik özellikte yazılmış olup konular tamamen dini içeriğe sahiptir.
b.Klasik Türk Edebiyatı(Divan Edebiyatı) (13-19.yy)
“Klasik Türk Edebiyatı” olarak da tanımlanan Divan edebiyatı, Türklerin İslam kültüründen etkilenmeleri sonucu oluşturdukları bir edebiyattır. Bu edebiyat, bazı kaynaklarda “Havas Edebiyatı“, “Yüksek Zümre Edebiyatı“, “Saray Edebiyatı” “Eski Türk Edebiyatı” gibi adlarla da anılmaktadır. Ancak belli ilkeler çevresinde gelişen bu edebiyat, şairlerin şiirlerini “Divan” denilen yazma kitaplarda toplamalarından dolayı daha çok “Divan Edebiyatı” adıyla ifade edilmektedir.
- Divan şiiri ilk örneklerini 13. yüzyılda vermeye başlamış 19. yüzyılın sonlarına doğru gücünü kaybetmiştir.
- Anadolu’da din dışı şiirler yazan ilk Divan şairi, 13. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olan Hoca Dehhani‘dir.
- Divan şiirinde konular oldukça sınırlıdır: İslam mitolojisi, klasik aşk öyküleri, kadın, şarap, din ve tasavvufla ilgili konular ile bazı felsefi düşünceler en çok işlenen konulardır.
- Divan şiirinde toplumla ilgili konulara hemen hemen hiç yer verilmemiş, şairler bazen bireysel sorunlarını dile getirmişlerdir: Fuzuli‘nin Şikayetnamesi, Şeyhi‘nin Harnâme’si gibi. Eleştiriler, düzene değil, kişiye yöneliktir.
- Dili Arapca, Farsça, Türkçe karışımı olan Osmanlıca‘dır.
- Divan şiiri, kuralcı bir şiirdir. Divan şiirinde konudan çok konunun işlenişi (üslup, anlatım) önemlidir. Aynı konu birçok şair tarafından değişik biçimlerde anlatılmıştır.
- Divan şiirinde kalıplaşmış sözler çok kullanılmıştır. Her şairin ortaklaşa kullandığı bu kalıp sözlere “mazmun” denir. Mazmunlar, edebiyatta belli kavramları anlatan, onu düşündürüp çağrıştıran sözlerdir.
- Divan şiirinde söz ve anlam sanatlarına sıkça başvurulmuş, sanatlı anlatım ustalığın ölçüsü sayılmıştır.
- Nazım birimi genellikle beyittir ve cümle beyitte tamamlanır. Beyit, cümleye egemendir.
- Şiirde en küçük nazım birimi tek dizeden oluşur. Bir manzum parça içinde yer almayan böyle dizelere “azade mısra” (bağımsız dize) denmiştir.
- Şiirde konu bütünlüğünden çok parça bütünlüğüne (beyit güzelliğine) önem verilmiştir. Her beyit kendi başına bir anlam taşır.
- Şiirde gazel, kaside, mesnevi, müstezat gibi nazım biçimleri kullanılmıştır. Bunların çoğu Arap ve Fars edebiyatından alınmıştır.
- Divan şiirine Türklerin kattığı iki nazım biçimi “tuyuğ” ve “şarkı” dır.
- Şiirde tasavvuf, Sebk-i Hindi ve Mahallileşme akımlarının etkileri görülür.
- Şiirlerde aruz ölçüsü kullanılmıştır.
- Divan şiirinde Aşık Paşa, Nedim ve Şeyh Galip hece ölçüsüyle birer şiir denemesi yapmışlardır.
- Şiirde “göz için uyak” anlayışı benimsenmiş, en çok tam ve zengin uyak kullanılmıştır.
- Divan edebiyatında şiirlerin özel bir adı (başlığı) yoktur. Şiirler yazıldığı nazım şeklinin adıyla “gazel, kaside vs.” anılır. Adlandırma, gazellerde uyak ve rediflere göre, kasidelerde betimleme (tasvir) bölümüne göre yapılır.
- Divan şiirinde aşk ön plandadır. Aşk anlayışı çağın mutlak hükümdarlık sistemine ve tasavvuf düşüncesine dayanır. Sevgili, mutlak iktidar sahibi, zalim, vefasız; âşık ise bahtsızdır. Şairler daha çok platonik bir aşk anlayışını benimsemiştir.
- Divan şiirinde kaderci bir dünya görüşü egemendir. Şairler, dünyanın geçici olduğundan, feleğin şerrinden, zamanın kötülüğünden yakınırlar.
- Klişe bir edebiyattır. Duygu ve düşünceler değişmez sözlerle (Mazmun) anlatılır.
- Aydın zümrenin edebiyatıdır. Medrese kültürü hakimdir. Genellikle saraya ve çevresine seslenir.
- Ulusal bir edebiyat olmayıp dinin etkisiyle şekillenmiştir. Arap ve İran edebiyatının etkisi çok fazladır.
- Nazım ön planda tutulmuş, nesre pek az yer verilmiştir.
- 14. Nesir alanında tezkireler (edebiyat tarihi görevini gören biyografik eser), münşeatlar (mektuplar), tarihler, dini metinler ve nasihatnamelere de rastlanmaktadır. Bunlarda da sanat yapma amacı ön plandadır.
c.Halk Edebiyatı
Kaynağını geleneklerden, halkın kültüründen alan Halk Edebiyatı, İslamiyet öncesi sözlü edebiyatın uzantısıdır. Halkın duygu ve düşüncelerini, yaşama ve dünyaya bakışını yansıtır. Dil, biçim, konular, duyarlıklar bakımından halk kültürüne sıkı sıkıya bağlıdır.
- Şiirler çoğu zaman saz eşliğinde söylenir. Duruma göre şiir söyleyen âşıklar, şiirleri için bir ön hazırlık yapmazlar. Bu yüzden şiirlerinde derin bir anlam kusursuz bir biçim görülmez.
- Aruz ölçüsü ile şiir yazanlar olmasına rağmen asıl ölçü hece ölçüsüdür.
- Genellikle hecenin 7’li, 8’li ve 11’li kalıpları kullanılmıştır.
- Şiirlerde az da olsa söz sanatlarına yer verilmiştir.
- Şiirle müzik iç içedir.
- Daha çok şiir alanında gelişmiştir, düzyazı örnekleri arka planda kalmıştır.
- Nazım birimi dörtlüktür. Ancak nadiren de olsa türkü ve ninnilerde üçlü, beşli söyleyişler görülür.
- Dili, halk dilidir. Bu dilin öz Türkçe olduğu söylenemez ancak halka mal olmamış sözcükler kullanılmamıştır.
- Şiirler hazırlıksız söylenildiğinden daha çok yarım kafiye ve redif kullanılmıştır.
- Nazım şekli olarak mani, koşma, varsağı, destan vs. kullanılmıştır.
- Konu olarak Âşık edebiyatında aşk, ölüm, hasret, ayrılık gibi duygusal konular, doğa sevgisi, yiğitlik ve zamandan şikayet işlenmiştir. Tekke edebiyatında ise konu din ve tasavvufdur.
- Söyleyişlerde doğa ile iç içe olmaktan kaynaklanan bir somutluk hâkimdir.
- Halk şairlerinin hayat hikâyeleri ve şiirleri cönk adı verilen eserlerde buluşur.
- Şairler daha çok okumamış ancak usta-çırak ilişkisi altında yetişmiş kişilerdir.
- Halka yönelik bir edebiyat olduğundan deyimlerine ve halk söyleyişlerine sıkça yer verilmiştir.
- Şiirlerin başlıkları özel olarak atılmaz, şiir hangi biçimde yazılmışsa o şekilde isimlendirilmiştir. (Örneğin; koşma, varsağı, mani gibi.)
- Gelenek olarak İslamiyet öncesi Türk kültürüne dayanan bu edebiyat, konu, biçim ve dil bakımından herhangi bir yabancı kültürden pek etkilenmemiştir.
- Düzyazılara yani nesirlere örnek olarak halk hikâyelerini, efsaneleri, atasözlerini, geleneksel tiyatroları ve fıkraları verebiliriz.
c.1.Anonim Halk Edebiyatı
Söyleyeni belli olmayan veya zamanla topluma mal olan, halkın ortak malı sayılan ürünlerden oluşur. Sözlü edebiyat geleneğinin devamıdır. Bu dönemdeki şiirler halkın konuştuğu dil ve dörtlükler halinde yazılmıştır. Şiirlerde tıpkı İslamiyet öncesi Türk edebiyatında olduğu gibi hece ölçüsü kullanılmıştır. Verilen eserlerde yabancı dil ve sözcük sayısı azdır. Bu dönem ürünlerinde genellikle aşk, doğa, sevgi, hasret, yiğitlik ve kahramanlık gibi konular işlenmiştir.
Anonim halk edebiyatı düzyazı türleri: Atasözü, Deyim, Tekerleme, Bilmece, Fıkra, Halk hikâyesi (Ayrıca: Meddah, Orta oyunu ve Karagöz ve Hacivat da bu ayrıma girmektedir.)
Anonim halk edebiyatı şiir biçimleri: Mâni, Ninni, Türkü, Ağıt
c.2.Aşık Edebiyatı
15. yüzyıldan sonra gelişen ve günümüze kadar gelen halk edebiyatı ayrımıdır. Aşık adı verilen halk şairleri tarafından ortaya konan şiirlerden oluşmaktadır. Bu sözlü ürünler cönk adı verilen el yazması kitaplarda toplanmıştır. Halk şairleri genellikle okur yazar değillerdir ve şiirlerini saz eşliğinde çalıp söylemektedirler. Şiirlerini kâğıt kalem kullanarak yazan aşıklara ise kalem şairi denmiştir. Kalem şairleri ise okuma yazma bilen, eğitim almış kişilerdir ve bazıları Divan şiirinden etkilenmiştir. Aşıklar saz şairliği yapmayı başka bir aşığın (daha tecrübeli aşıkların) yanında öğrenirler ve ustalarından birer mahlas alarak çeşitli yerlerde şiirlerini saz eşliğinde söylerler. Bu dönemde hece ile aruzu beraber kullanan şairler de olmuştur. Şiir birimi olarak ise anonim halk edebiyatından farklı olarak dörtlüğün yanı sıra beyit de kullanılmıştır. Şiirlerde kullanılan sade dil 18 ve 19. yüzyıllardan sonra zayıflamıştır. Bu dönem ürünlerinde genellikle aşk, doğa, sevgi, hasret, ayrılık, gurbet, kıskançlık gibi konular işlenmiştir.
Aşık edebiyatı şiir biçimleri: Koşma (Koşma türleri: Güzelleme, Taşlaşma, Koçaklama ve Ağıt), Semai, Varsağı, Destan
c.3.Tekke ve Tasavvuf Edebiyatı
Dini ve tasavvufi düşünce yapısı ile bu düşünce yapısının gerektirdiği yaşantıyı yaymak için ortaya çıkmış edebiyattır. Bu edebiyatın temeli Allah sevgisi ve Vahdetivücut düşüncesidir. Bu dönemdeki tekke şairlerinin çoğu tarikatlara bağlı olan dergahlarda ve diğer medreselerde yetişmiş kişilerdir. Bu kişiler hoşgörüyü, ilahi aşkı ve sevgiyi benimsemiş kişilerdir. Şairler bağlı bulundukları tarikatın inançlarını ve yaşayış biçimlerini yayma gayesi gütmüş ve onun için edebiyatı bir araç olarak görmüşlerdi. Şairler hem divan hem de halk şiirine ait biçimleri kullanmışlardır ve genellikle halkın anlayabileceği yalın bir dili kullanmışlardır.
Tekke ve tasavvuf edebiyatı nazım birimleri: İlahi, Nefes, Nutuk, Devriye, Şathiye
Halk Edebiyatında Düzyazı
Türk halk edebiyatı’nın düzyazı alanındaki öyküleri, Türk, Arap ve İran-Hint kaynaklı olmak üzere 3 grupta toplanır. Türk kaynaklı öyküler arasında Dede Korkut, Köroğlu, Danişmendname gibi serüven-kahramanlık öyküleri, Kerem ile Aslı, Âşık Garip, Karacaoğlan ile İsmigan Sultan, Emrah ile Selvihan Furkan ile Gülçin gibi âşıkların yaşam öyküleri çevresinde gelişen öyküler yer alır. Doğu Anadolu’da kaside adı verilen küçük öyküler, Güney Anadolu’da bozlaklar, meddah öyküleri v.b. yer alır.
3.Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı (19.yy-?)
a.Tanzimat Edebiyatı
Tanzimat edebiyatı, Tanzimat döneminin kültürel ve siyasi hareketlerinin sonucu olarak ortaya çıkmış edebiyat akımı. 3 Kasım 1839’da Mustafa Reşid Paşa tarafından ilan edilen Gülhane Hattı Hümayunu da denilen yenileşme beratının yürürlüğe konmuş olmasından doğmuştur. Bu olay daha sonraları Tanzimat Fermanı olarak adlandırılacak, gerek siyasi alanda gerek edebî ve gerekse toplumsal hayatta batıya yönelmenin resmi bir belgesi sayılacaktır. Şinasi ile Agah Efendi’nin birlikte çıkarmış olduğu Tercüman-ı Ahval bu edebiyatın başlangıcı olarak kabul edilir.
Bu dönem sanatçıları, Divan edebiyatında hiç bulunmayan makale, tiyatro, roman, hikâye, anı, eleştiri gibi yeni edebiyat türleri getirmişler, Divan edebiyatında bulunan şiir, tarih, mektup gibi edebiyat türlerini Batı anlayışına göre yeniden düzenlemişlerdir. Tanzimat edebiyatının özellikle ilk devirlerinde yetişen sanatçıların çoğu Montesquieu, Rousseau, Voltaire gibi Fransız devrimci yazarların etkisi altında kalarak, makale ve şiirlerinde zulüm ve haksızlık gibi konulara değinmişlerdir.”Vatan“, “millet“, “hürriyet“, “hak“, “adalet, “kanun” gibi kavramları yaymaya çalışmışlar, “toplum için sanat” anlayışını benimsemişlerdir. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde yetişen sanatçılar ise (Recaizâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit, Sami Paşazade Sezai) bireysel konulara ağırlık vermişlerdir. “Sanat için sanat” anlayışını benimser görünmüşlerdir. Tanzimat edebiyatı, Divan Edebiyatı’nın tersine olarak, seçkin kişiler için değil, halk için meydana getirilen bir edebiyat düşüncesiyle ortaya çıkmıştır. Bu görüşü benimseyen Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat, Direktör Ali Bey özellikle makale, tiyatro, anı, kısmen de olsa roman türlerinde eserler vermişlerdir. Tanzimat edebiyatının ikinci devrinde yetişen Recaizâde Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit, başta olmak üzere bazı edebiyatçılar ise bu amaçtan uzaklaşmış görünmektedirler. Dilin sadeleşmesi, konuşma dilinin yazı dili haline gelmesi düşüncesi savunulmuştur.
- Tanzimat edebiyatında en önemli yenilik, nesirde, anlatım kuruluşunda görülür. Bu akımda söz hüneri göstermek değil, bazı düşünceleri halka yaymak amaçlandığından, “seci”ler atılmış, asıl düşünce ile ilgisi bulunmayan doldurma sözlere yer verilmemiş, düşünceler sayfalarca süren uzun cümleler yerine kısa cümlelerle anlatılmaya çalışılmıştır. İlk zamanlarda Ziya Paşa, Namık Kemal başta olmak üzere bu akımın öncülüğünü yapan edebiyatçılar Divan Edebiyatı nazım biçimlerinin dışına pek çıkmamış, yeni düşünceler eski biçimler içinde söylenmiş olsa da sonraları eski biçimler tamamen bırakılarak yeni biçimler kullanılmaya başlanmıştır. Recaizade Mahmut Ekrem, özellikle Abdülhak Hamit’in eserlerinde bu açıkça görülmektedir.
- Roman, hikaye, deneme, makale, eleştiri gibi birçok türün ilk örnekleri bu dönemde verilmiştir Türk Edebiyatı’na yeni giren bu yazı türleri önceleri Fransızcadan yapılan manzum çevirilerde görülmüş, telif şiirlerde çok sonra kullanılmıştır.
- Beyitlerin başlı başına birer bütün olmasıyla yetinilmeyip, bütün mısralar aralarında bir anlam bağı bulunmasına, Divan şiirindeki “parça güzelliği” anlayışı yerine şiirin baştan sona kadar belli bir düşünce etrafında gelişmesine; yani konu birliğine ve bütün güzelliğine önem verilmiştir.
- Şiirin konusu genişletilmiş, günlük hayatla ilgili her türlü olay, duygu ve düşünce şiirlerde yer almıştır.
- Genel olarak aruz vezni kullanılmakla birlikte, Türk’lerin öz vezninin hece vezni olduğu kabul edilmiş, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Cevdet Paşa başta olmak üzere bu vezinle yazmaya özen gösterilmiş fakat bu istek geniş bir akım halini alamamış, girişilen birkaç şiir denemesi ile yetinilmiştir.
- Kendi içinde iki farklı dönemde incelenir. Birinci dönem 1860-1877, ikinci dönem ise 1877 ile 1895 yılları arasını kapsar. Birinci dönem sanatçılarında dilde sadeleşme çabaları görülürken ikinci dönem sanatçıları bu anlayışı devam ettirmemişlerdir.
- Bu dönem sanatçıların sanatçı, öğretmen, devlet adamlığı ve gazeteci gibi çok yönlü özellikleri bulunmaktadır.
- Edebiyatı halkı aydınlatma ve eğitme de bir araç olarak görmüşlerdir.
- Tanzimat Edebiyatı’nın ilk döneminde “Romantizm” akımın, ikinci döneminde ise “Realizm” ve “Natüralizm” akımının etkisi görülmektedir.