EDEBİ AKIMLAR

KLASİZİM

     17.yüzyılda Fransa’da ortaya çıkan bir edebiyat akımı olan klasisizm, daha çok şiir ve tiyatroda etkisini göstermiştir. Boileau bu akımın kurucusu kabul edilir.

Klasisizm Akımının Özellikleri

  • Akıl ve sağduyu en önemli ölçüttür.
  • Hayaller ve duygusallık akıl yolu ile denetim altına alınır. Aklın denetiminden geçmeyen hiçbir duygu eserde yer alamaz.
  • Sanatçının görevi, tabiatı akla uygun bir biçimde taklit etmektir. Tabiatı taklit etmek, insanın değişmeyen “akıl, irade” gibi asli öğelerini anlatmaktır.
  • Konu önemli değildir; önemli olan, konunun işleniş biçimidir, anlatımdır. Bu yüzden, anlatımda mükemmellik amaçlanır.
  • Anlatımda sokak dili değil, seçkin çevrelerin dili yalın bir biçimde kullanılmıştır.
  • Az sözle çok şey anlatmak hedeflenmiştir.
  • Sanatta sıkı kuralların bulunması ve bunlara uyulması gerektiğine inanan klasikler, “üç birlik” (yer-zaman-olay) kuralının doğmasına neden olmuşlardır.
  • Kahramanlarını hep soylu tabakadan seçen klasikler, eserlerinde kaba ve çirkin sözlere de yer vermezler.
  • Klasisizmde genellikle din dışı konulara ilgi duyulmuştur.
  • Konular, eski Yunan ve Latin kaynaklarından alınmıştır.
  • İnsanların her zaman, her yerde, her toplumda aynı duygu ve düşüncede oldukları kabul edilir. Onun için klasik sanatçılar eserlerinde değişmez tipler yaratırlar.
  • Tiyatro (trajedi) ve şiir önem kazanır, roman geri plana itilir.
  • Sanatçılar yapıtlarında kişiliklerini gizlemişlerdir.
  • Yapıtlarının etkileyici olmasını, hoşa gitmesini, tarih bilminden ayrılabilmesini ve din dışı konulara eğilinmesini temel ilke olarak kabul etmişlerdir.

Klasisizmin Temsilcileri

  • Boileau (şiir)
  • La Fontaine (fabl)
  • Racine, Corneille (trajedi)
  • Moliere (komedi)
  • Madame de La Fayette (roman)
  • La Bruyere (karakterleriyle)
  • Bossuet (hitabet)

Türk edebiyatında klasisizmin temsilcileri:

     Türk edebiyatı Batı’ya açıldığında klasisizm dönemi kapandığından, bu akımın etkisi Türk edebiyatında fazla görülmez. Yine de Şinasi Ahmet Vefik Paşa ve Direktör Ali Bey klasisizmin edebiyatımızdaki temsilcileri olarak sayılabilir.

ROMANTİZM

    18.yüzyılın sonlarında ortaya çıkan 19. yüzyılda etkisini gösteren bir edebiyat akımıdır. Klasisizme tepki olarak doğan romantizm, duygu ve hayali ön plana çıkarmıştır.

Romantizm Akımının Özellikler

  • Duygu ve coşku önem kazanır.
  • Birey, öznellik, akıl dişilik, düş gücü, kişisellik ön plana alınmıştır.
  • Romantik sanatçılar; eserlerinde kişiliklerini gizlemezler, olaylarla ilgili görüşlerini açıkça ortaya koyarlar.
  • Seçilen kahramanlar ya çok iyi ya da çok kötüdür ve romanlarda iyi-kötü çatışması vardır. Ayrıca romantizmde her sınıftan insan eserlerde kendine yer bulur.
  • Konular eski Yunan ve Latin edebiyatı yerine Hıristiyanlıktan, tarihten ve günlük yaşamdan alınmıştır. Ayrıca aşk, ölüm, tabiat gibi belli başlı konular da olarak dikkat çekmektedir.
  • Romantikler, edebiyat dilindeki kalıplaşmış kelimeler yerine günlük konuşma dilini kullanmayı benimserler. Bu yüzden romantizmde klasisizme göre daha sade bir dil göze çarpar.
  • Romantikler, her sınıftan insanı da eserlerine konu olarak almışlardır.
  • Klasiklerin önemsemediği din duygusuna geniş yer veren romantiklerin kahramanlarının çoğu dindardır.
  • Romantizmde ilk eserler tiyatro alanında verilir, ancak daha sonra roman ön plana çıkar.
  • Romantik tiyatroda, klasik tiyatroda bulunan zaman ve yer birliği kaldırılmıştır.
  • Tabiat önemlidir. Gözlem ve tasvire yer verilir.
  • “Sanat toplum içindir.” anlayışı benimsenmiştir.

Romantizmin Temsilcileri

  • Vıctor Hugo
  • J.J. Rousseau
  • Goethe
  • Schiller
  • Lamartine
  • Aleksandre Dumas
  • Alfrede de Musset
  • Voltaire
  • Lord Byron
  • Chateaubriand
  • Pushkin

Türk edebiyatında romantizmin temsilcileri:

  • Tanzimat edebiyatı dönemindeki ürünlerin çoğunluğu Romantizmin etkisiyle kaleme alınmıştır.
  • Namık Kemal (Roman ve tiyatrolarıyla)
  • Ahmet Mithat (İlk romanlarıyla)
  • Recaizade Mahmut Ekrem (Şiirleriyle)
  • Abdülhak Hamit (Tiyatrolarıyla)
  • Ziya Paşa (Şiirleriyle)

REALİZM

     19.yüzyılın ikinci yarısında romantizmin aşırı duygusallığına tepki olarak ortaya çıkmış bir sanat akımıdır.

     Realizmde, duygu ve hayaller yerini, toplum ve insan gerçeklerine bırakır. Konular gerçekten alınır. Yaşanan ve gözlenen gerçek bütün çıplaklığıyla anlatılır. 1857’de Gustave Flaubert’in kaleme aldığı “Madame Bovary” adlı romanla, realizmin romantizm karşısında üstünlük sağladığı kabul edilmektedir. Bu roman ilk büyük realist roman sayılır.

  • Gerçekler ön plandadır. Realist sanatçılar, eserlerinde yaşamın gerçeklerini dile getirir. Konular gerçekten alınır.
  • Yalnızca yaşananın anlatılmasına yönelen gerçekçiler, olaylar ve kişiler karşısında tarafsız davranırlar. Eserlerine kendi duygu, düşünce ve yorumlarını katmazlar. Çünkü realizmde doğayı olduğu gibi kopya etmek esastır.
  • Gerçekler anlatılırken kişilerin psikolojileri, onların kişiliklerini etkileyen çevrelerinin tanıtımı, içinde bulundukları ortam ayrıntılarıyla verilir. Onun için de betimleme, realist yazarlarda en önemli anlatım biçimi olarak dikkat çeker.
  • Realizmde, gerçek hayatın anlatılması esas olduğu için realistlerin eserlerinde toplumun sıradan kişilerine rastlanır. Eserlerinde daha çok yaşamın olağan olaylarına yönelen gerçekçiler, çok basit bir konuyu bile ele alırlar.
  • Realist yazarların okuyucuyu eğitme gibi bir amaçları yoktur; onlar gözlem, araştırma ve belgelere dayanarak, yaşananı nesnel bir şekilde aktarmayı amaçlarlar.
  • Realizmde biçim güzelliğine önem verilir, dilde ve anlatımda süsten, özentiden kaçınılır. Çünkü sanatı, klasik ve romantik akımların yapaylığından kurtarmak amaçlanır.
  • Realizmde roman ve hikâye ön plana çıkmıştır.
  • “Sanat için sanat.” Anlayışını benimsemişlerdir.

Realizmin Temsilcileri

  • Stendhal
  • Honore de Balzac
  • G. Flaubert
  • E. Hemingway
  • J. Steinbeck
  • Charles Dickens
  • Lev Tolstoy
  • Dostoyevski
  • A. Çehov
  • Gogol
  • M. Gorki

Türk edebiyatında realizmin temsilcileri:

  • Recaizade Mahmut Ekrem (Araba Sevdası)
  • Sami paşazade Sezai (Sergüzeşt)
  • Nabizade Nazım (Karabibik)
  • Halit Ziya Uşaklıgil (Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar)
  • Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Kiralık Konak, Yaban…)
  • Memduh Şevket Esendal (Ayaşlı ve Kiracıları)
  • Reşat Nuri Güntekin (Romanlarıyla)
  • Refik Halit Karay (Romanları ve hikâyeleriyle)
  • Sait Faik Abasıyanık (Roman ve hikâyeleriyle)

NATÜRALİZM

     19.yüzyılın sonlarında Fransa’da ortaya çıkmış bir sanat akımıdır. Natüralizmin kurucusu olarak Emile Zola kabul edilir. Natüralizm, hayatı bilimsel bir nesnellikle ele alan, gerçeği anlatmayı aşırılığa vardıran bir sanat akımıdır. Natüralizme, realizmin daha ileri düzeye ulaşmış biçimi de denebilir. Natüralizm. doğayı anlatırken deney yöntemine başvurması nedeniyle realizmden ayrılır. Natüralistler kişi ve olaylara, bir bilim adamı gözüyle yaklaşırlar.

Natüralizm Akımının Özellikleri

  • Natüralistler, pozitif bilimlerle sanatı birleştirmeye çalışır. Pozitivist kurallara dayanarak doğayı taklit etme çabası içindedirler.
  • Natüralist sanatçılar, insanın fizyolojik özellikleri üzerinde durur; insanı soyaçekim ve genetik özellikleriyle ele alırlar. Çünkü kişinin sahip olduğu erdemlerin soylarından geldiğine inanırlar.
  • İnsan psikolojisiyle fizyolojisini birbirine bağlı kabul eden natüralistler, eserlerinde kahramanların fiziksel özelliklerini çok ayrıntılı olarak verirler. Buna bağlı olarak da betimleme, doğalcı eserlerin en önemli anlatım biçimi olarak dikkat çeker.
  • Natüralistler, sosyal çevrenin insan üzerinde yaptığı etkileri de derinlemesine araştırmışlar, bir anlamda kendilerini bilim adamı, toplumu laboratuar, insanı da deneme, inceleme aracı olarak ele almışlardır.
  • Natüralist yazarlar, insanı belli koşulların içinde kabul edip onun duygu ve düşünce dünyasını, yetiştiği doğal ve toplumsal çevrenin etkisi doğrultusunda çizerler. Onların eserlerinde insan, kendi yazgısını biçimlendirici, çevre üzerinde değiştirici bir güç taşımaz.
  • Natüralizmde toplumsal nedenler bir yana bırakılır, yalnızca yaşananlar nesnel bir biçimde aktarılır.
  • Realistlerdeki biçim güzelliği, üslup kaygısı natüralistlerde yoktur. Fakat natüralistler de halkın kolayca anlayabileceği yalın ve anlaşılır bir dil kullanırlar.
  • Tiyatroda, kostüm ve dekora önem veren natüralistlerin eserlerine genel olarak bir kötümserlik havası hakimdir.

Natüralizmin Temsilcileri

  • Emile Zola
  • Alphonse Daudet
  • Guy de Maupassant
  • Goncourt Kardeşler

Türk edebiyatında natüralizmin temsilcileri:

Türk edebiyatında bu akımın ilk izleri Tanzimat dönemi sanatçısı Nabizade Nazım’da görülür. Edebiyatımızda natüralizm akımına en yakın eserleri veren sanatçı Hüseyin Rahmi Gürpınar’dır. Ancak Gürpınar, eserlerinde sosyal eleştiriye yer vermesi yönünden natüralistlerden ayrılır.

b.Servetifünun Edebiyatı (Edebiyat-ı  Cedide) (1896-1901)

     Servetifünûn Edebiyatı veya topluluğun kendini anarken kullandığı adıyla Edebiyat-ı Cedîde, II. Abdülhamid döneminde, Servet-i Fünûn adlı derginin çevresinde toplanan sanatçıların Batı etkisinde geliştirdikleri bir edebiyat hareketidir.

     1895 sonlarında Malumat dergisinin başyazarı Mehmet Tahir Efendi ile Recaizade Mahmud Ekrem arasında kafiye konusunda çıkan bir tartışma, Malumat gazetesinin Recaizade’ye ait öyküsünü izinsiz yayımlamasıyla büyür. Recaizade, büyüyen bu tartışmalar karşısında öğrencisi Ahmet İhsan’ın çıkardığı Servet-i Fünûn dergisini araç olarak kullanmaya karar verip Tevfik Fikret’i söz konusu derginin yazı işleri müdürlüğüne getirir. Bu atamayla beraber Servet-i Fünûn dergisi bir edebiyat dergisi kimliğine bürünür ve aktif olduğu 5 yıl içerisinde Türk edebiyatı, zamanın başat akımları olan sembolizm ve parnasizm etkisinde yeni bir üsluba bürünür.

     Dergi, 16 Ekim 1901 yılında Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fransızcadan çevirdiği “Edebiyat ve Hukuk” başlıklı, Fransa’nın 1789 rejimini değerlendiren makalesi, dönemin sansür heyeti tarafından sakıncalı bulundu dergiye 6 haftalık zorunlu tatil verildi. Kapatılma, Servet-i Fünûn şairleri arasında halihazırda mevcut olan gerginliği tırmandırdı ve edebi çevre tamamen dergiden uzaklaştı.

  •  Cenap Şahabettin, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Celal Sahir Erozan, Ali Ekrem Bolayır, Halit Ziya Uşaklıgil‘in katılımıyla genişler.
  • Devlet yönetiminin baskıcılığını bahane ederek toplumsal konulara eğilmediler.
  • Aruz ölçüsü başarıyla kullanılmıştır. (Sadece Tevfik Fikret “Şermin” adlı eserini hece ölçüsüyle yazmıştır.)
  • Sanat, sanat içindir ilkesine bağlı kaldılar.
  • Nazım (şiir) nesre (düz yazı) yaklaştırılmıştır. Konu bütünlüğüne önem verilmiştir. (bkz. Mensur Şiir )
  • Batı’dan sone ve terzarima gibi yeni nazım şekilleri alınmıştır.
  • Şiirde parnasizm ve sembolizmden; hikaye ve romanda ise realizmden etkilenmişlerdir.
  • Servetifünuncular, hiç duyulmamış sözcükleri lügatlerden bulup kullanmış ve bununla övünmüşlerdir.
  • Halktan kopuk sadece kendilerinin anlayabildiği bir edebiyat dili kurmuşlardır. Bundan dolayı, bu edebiyat “Salon Edebiyatı” olarak da nitelenmiştir.
  • Anjanbmanları, en güzel şekliyle Tevfik Fikret kullanarak nazımı nesre yaklaştırmıştır. Anlamın tek mısrada bitirilmeyip şiirin bir kısmına veya bütününe yayılmasına anjanbman (ulantı) denir.
  • Servetifünunculara göre her şey, şiirin konusu olabilir.
  • Ahenk, uyum ve biçime önem verm işlerdir.
  • Bu dönemin şairleri, gerçeklerden kaçıp hayali bir dünyaya sığınmışlardır.
  • Fransızcadaki tamlamaları, mecazlı söyleyişleri ve imgeleri Türkçeye uygulamaya çalıştıklarından Arapça ve Farsça tamlamaları çokça kullanmışlardır.
  • Fransız edebiyatından etkilendiler. Cümle yapıları, Fransızca cümle yapısına benzemektedir.
  • Türkçenin söz dizimine uymayıp devrik, eksiltili ve uzun cümleler kullanmışlardır.
  • Yapıtlarında ruhsal bunalım, karamsarlık, umutsuzluk, bıkmışlık, memnuniyetsizlik havası açıkça sezilir.
  •  Konularını İstanbul’dan, kişilerini de daha çok tahsilli, okumuş, maddi kaygıları olmayan üst kesimden seçmişlerdir.
  • Bu dönemde öykü ve roman türünün en önemli temsilcisi Halit Ziya Uşaklıgil, şiir türünün Tevfik Fikret ve Cenap Şehabettin‘dir.
  • Batılı anlamda birçok türün en güzel örnekleri bu dönemde verilmiştir.
  • “Kafiye kulak içindir.” görüşünü benimserler.
  • Bu dönem sanatçıları, devrin siyasal baskıları nedeniyle gazetecilik, tiyatro gibi alanlara pek fazla eğilmemişlerdir.
  • Her bakımdan Avrupalılaşmak gerektiğine inanmışlar ve Batının ilim, sanat ve edebiyatından yararlanmaya çalışmışlardır.

PARNASİZM

     19.yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da romantizme tepki olarak doğan bir şiir akımıdır. 1886 da “Parnas” adlı derginin yayınlanmasıyla ortaya çıkmıştır. Parnasizm, bir anlamda realizmle natüralizmin şiirdeki sentezinden oluşmuştur. Parnasizmde şiirler realist metotlarla yazılır. Parnasizmin temelinde “Sanat sanat içindir.” anlayışı vardır. Gautier, parnasizmin kurucusudur.

  • Parnasyenler. şiiri salt biçim olarak görürler. Bu yüzden biçim güzelliğini her şeyden üstün tutarlar.
  • Dizelerin dış yapısı, sözcüklerin sıralanışı, seslerin uyumu, ritim ön plandadır. Bu yüzden parnas sanatçılar, ölçü ve uyağa çok önem verirler.
  • Duygunun yerini düşüncelerin aldığı parnasizmde ayrıntılı ve canlı betimlemelere yer verilir.
  • Parnasyenler Eski Yunan mitolojisine büyük hayranlık duyarlar. Dolayısıyla ele alınan bazı konular klasisizmle benzerlikler taşır.
  • Parnasyenler, şiirlerini daha çok “sone” tarzında yazarlar.
  • Sözcüklerin bir arada kullanılmasından doğacak müziği de şiir için gerekli görmüşlerdir.
  • Şiiri ; ışık, renk, çizgi ve gölgelerle sağlamayı düşünmüşlerdir.
  • “Sanat, sanat içindir.” anlayışını benimsemişlerdir.

Parnasizmin Temsilcileri

  • Gautier
  • Lisle
  • Prudhomme
  • J. Maria de Heredia

Türk edebiyatında parnasizmin temsilcileri:

     Parnasizm Türk edebiyatına Servetifünun döneminde girer. İlk izleri Cenap Şahabettin’de olsa da bu akımın en belirgin etkileri Tevfik Fikret’te görülür. Kimi yönleriyle Yahya Kemal de bu akımdan izler taşır.

SEMBOLİZM

     19.yüzyılın sonlarında Fransa’da parnasizme tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu akım, 20. yüzyıl edebiyatını önemli ölçüde etkilemiştir. Sembolizm, geleneksel Fransız şiirini hem teknik hem de tema açısından belirleyen kat kurallara bir tepki olarak doğar.

  • Sembolizmde dış dünyayı sembollerle anlatmak esastır. Sembolist şairler, semboller aracılığıyla dış çevrenin insan üzerindeki etkilerini ve izlenimlerini anlatmışlardır.
  • Sembolistler, şiirde müzik unsuruna önem verirler, hatta müziği şiirin amacı hâline getirirler.
  • Şiir, düşüncelere değil, duygulara seslenmelidir çünkü şiir bir şey anlatmak için yazılmaz.
  • Şiirde anlam kapalılığı olmalıdır, buna göre şiirden herkes kendine göre bir yorum çıkarmalıdır. Anlam kapalılığı amaçlandığından söz sanatlarına sıkça başvurulur.
  • Gerçeklerden kaçma, hayale sığınma, çirkinlikleri hayal yardımıyla güzelleştirme, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan karamsarlık, sembolizmin en belirgin özelliklerindendir.
  • Sembolistler daha çok serbest nazım türleriyle şiir yazmışlardır.
  • Şiir, anlaşılmak için değil hissedilmek içindir.
  • Şiirde musiki her şeyden önce musiki ilkesini savundular.
  • “Sanat, sanat içindir.” Anlayışını benimsemişlerdir.

Sembolizmin Temsilcileri

  • Baudelaire
  • Rimbaud
  • Mallarme
  • Paul Valéry
  • Verlaine
  • Edgar Allen Poe

Türk edebiyatında sembolizmin temsilcileri:

Bu akımın ilk uygulayıcısı Cenap Şahabettin’dir. Ancak bu akımın en başarılı örneklerini Ahmet Haşim vermiştir.

c.Fecriati Edebiyatı (1909-1912)

     1901’de Servetifünun dergisi kapatılmış ve edebiyat dünyasında bir boşluk oluşmuştu. Bir grup genç sanatçı, bu boşluğu doldurmak için bir araya geldi. Bu topluluğun adının ne olacağı konusunda birçok isim ortaya atılmış bunlardan Faik Ali’nin teklif ettiği Fecriati (geleceğin ışığı) ismi kabul edilmiş ve Faik Ali başkan seçilmiştir.

     Bu bildiride yeni görüşün hangi prensiplere sahip olduğu ve çizilmiş bir hedefe benzer hususlar yoktur. Edebi bir görüşün belirtilmesinden çok, genç edebiyatçıların birlikte hareket edecekleri ve topluca çalışıp yazacakları açıklanmıştır. Önemli bir prensip ortaya koyamayan ve Servet-i Fünuncular kadar etkili bir ekol olamayan Fecri Ati topluluğunun daha sonraları ortaya çıkan gaye ve prensibi şöyle özetlenebilir: “Sanat, şahsi ve muhteremdir.”

     Ne var ki topluluğun üyelerinin hem yaş olarak çok genç olmaları, hem kültür yönünden oldukça zayıf bulunmaları hem de edebiyatımızda yeni bir çığır açacak önemli prensipler ortaya koyamamış bulunmaları yüzünden Milli Edebiyat Hareketi’ni savunanlarca çok kolay bertaraf edilmişlerdir. Zaten Fecri Ati topluluğu varlıklarını gösterebilmek için sık sık kendilerinden öncekileri hırpalayan eleştiriler kaleme almaktan, Edebiyatı Cedideciler’in dil anlayışlarını sürdürüp bazı Batı örnekleri teklifinden başka önemli bir rol oynayamamışlardır.

  • Edebiyatımızda ilk edebi bildiriyi (manifesto/ beyanname) yayımlayan topluluktur.
  • Servetifünûn edebiyatına tepki olarak doğmuştur.
  • “Sanat şahsi ve muhteremdir.” (Sanat kişisel ve saygıya değerdir) görüşüne bağlıdırlar.
  •  “Edebiyat ciddi ve önemli bir iştir, bunun halka anlatılması lazımdır.” görüşüne sahiptirler.
  •  Batıdaki benzerleri gibi dil; edebiyat ve sanatın gelişmesine, ilerlemesine hizmet etmek, gençleri bir araya getirmek, seviyeli fikir münakaşalarıyla halkı aydınlatmak, değerli ve önemli yabancı eserleri Türkçeye kazandırmak, Batıdaki benzer topluluklarla temas kurmak, böylece Türk edebiyatını Batı edebiyatına yaklaştırmak, Batı edebiyatını Türk edebiyatına tanıtmak amacındadırlar.
  • Servetifünûn’a bir tepki olarak ortaya çıkmasına rağmen, şiir sahasında bu edebiyatın özelliklerini sürdürürler.
  • Şiirlerinde işledikleri başlıca temalar tabiat ve aşktır.
  • Tabiat tasvirleri gerçekten uzak ve subjektiftir.
  • Dil bakımından Servetifünûn’un devamıdır. Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalarla dolu, günlük dilden uzak ve kapalı bir şiir dili oluşturmuşlardır.
  • Aruz veznini kullanarak serbest müstezat türünü daha da geliştirmişlerdir.
  • Fecriaticiler tiyatro ile yakından ilgilenmişlerdir.
  • Şiirde özellikle Sembolizmin etkisi söz konusudur. Hikâyede Maupassant, tiyatroda ise Henrich İbsen örnek alınır.
  • Belli bir sanat anlayışında, belli değer ölçüleri etrafında birleşmeyi değil, ferdi hürriyeti ve bunun sonucu olarak da çeşitliliği savundukları için kısa sürede dağılmışlardır.
  • Dağılmalarında özellikle Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp‘in çıkardıkları Genç Kalemler dergisi etkilidir. Yani Milli Edebiyat hareketinin başlaması Fecriati’yi bitirir.
  • Fecriati, Edebiyat-ı Cedide ile Milli Edebiyat arasında bir köprü görevi görür.
  • Fecr-i Ati döneminin en güçlü şairi Ahmet Haşim’dir. Sanatçı, topluluğun diğer üyeleri Milli Edebiyat akımına katılmasına rağmen kendi sanat görüşünden taviz vermemiştir.
  •  Fransız edebiyatını örnek aldılar.

Fecri Ati Beyannamesine imza atan sanatçılar:

  1. Ahmet Haşim,
  2. Ahmet Samim,
  3. Emin Bülent (Serdaroğlu),
  4. Emin Lami,
  5. Tahsin Nahit,
  6. Celal Sahir (Erozan),
  7. Doktor Cemil Süleyman,
  8. Hamdullah Suphi (Tanrıöver),
  9. Refik Halit (Karay),
  10. Şahabettin Süleyman,
  11. Abdülhak Hayri,
  12. İzzet Melih (Devrim),
  13. Ali Canip (Yöntem),
  14. Ali Süha (Delibaşı),
  15. Faik Ali (Ozansoy),
  16. Fazıl Ahmet (Aykaç),
  17. Mehmet Behçet (Yazar),
  18. Mehmet Rüştü,
  19. Mehmet Fuat (Köprülü),
  20. Müfit Ratib,
  21. Yakup Kadri (Karaosmanoğlu),
  22. İbrahim Alaattin.

     Milli Edebiyat‘ın başlamasıyla Hamdullah Suphi, Ali Canib ve Celal Sahir’in bu harekete katılmalarıyla topluluk 1912’de dağılmıştır. Yalnızca Ahmet Haşim Fecriati edebiyatının temel ilkelerine bağlı kalmış ve Milli edebiyat hareketine katılmamıştır.

d.Milli Edebiyat (1911-1923)

     Millî Edebiyat Dönemi II. Meşrutiyet ile Cumhuriyet’in ilk yılları arasında faaliyet gösteren edebiyat akımıdır. Genellikle Ali Canip Yöntem, Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp’in Genç Kalemler dergisinde savundukları Yeni Lisan Hareketi ile başlatılır. Dilde sadeleşme, şiirde aruzun yerine hece vezni, içerikte halkın sorunları ve yerli yaşam Millî Edebiyat Döneminin temelini oluşturur. Bu dönemde Türk edebiyatı Doğu ve Batı taklitçiliğinden kurtarılmaya çalışılmış, yalın bir anlatım benimsenmiştir. Ayrıca Türk kültürü ve tarihi, incelenmemiş bir hazine olarak kabul edilmiştir.

     Sade ve arı bir Türkçe ile yazılan eserler yurt sorunları ve ulusal değerleri ortaya çıkarma amacını gütmüşlerdir. Özellikle öykü ve roman alanında Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin ve Refik Halit Karay bu akımın en güzel örneklerini vermişlerdir.

     Bu dönemde ayrıca milli edebiyat kavramı altında toplanan fakat dünya görüşleri ve şiir anlayışları farklı olan şairler de yetişmiştir. Nitekim şiirlerini akımın temel özelliği olan hece ölçüsü yerine aruz ölçüsü ile yazan Türk İstiklal Marşı’nın yazarı Mehmet Akif Ersoy, gerçekçi bir tutumla toplumsal konulara yönelmiş; temelde Osmanlıcı ve gelenekçi kabul edilen Yahya Kemal Beyatlı, yeni-klasik bir şiir geliştirmiş; egemen ideolojilerin dışında kalan Ahmet Haşim ise empresyonist ve sembolist bir anlayışla “Saf Şiir“i savunmuştur.

  • Dilde sadeleşme fikri benimsenmiş, verilen eserlerde uygulanmıştır.
  • Yazı dilinde İstanbul Türkçesinin esas alınması gerektiği savunulmuştur.
  • Türkçeyi yabancı dillerin etkisinden uzaklaştırmaya çalışılmıştır.
  • Türkçede karşılıkları olan Arapça ve Farsça tamlamaların kullanılması reddedilmiştir.
  • Türklerin gerçek şiirinin halk şiiri, millî ölçüsünün ise hece ölçüsü olduğu savunulmuştur.
  • Sözlü, sanatlı söyleyişlerden kaçınılmıştır.
  • Yapıtlarda daha çok yerli ve millî konulara değinilmiştir.
  • Bu dönemde yazarlar ilk kez Anadolu’ya yönelmiş, memleket gerçeklerinden bahsetmişlerdir.
  • Halk şiirinin nazım şekillerini kullanarak, gerçek şiirimizin halk şiiri, milli veznimizin hece vezni olduğunu ileri sürmüşlerdir
  • Romanda ve öyküde teknik gelişmiştir.
  • Milli edebiyatın hikaye ve nesir alanındaki ilk yazarı Ömer Seyfettin’dir.
  • Milli edebiyata manzumelerini ve düşünceleriyle yön veren Ziya Gökalp’tır.
  • Tarih ve edebiyat tarihi alanındaki temsilcisidir. Fuat Köprülü’dür.

Empresyonizm

     19.yüzyılın sonlarında Fransa’da resim alanında görülmüş, daha sonra edebiyat ve müzikte de etkili olmuş bir akımdır. Sembolizmle birlikte gerçeküstücülüğü (sürrealizm) hazırlayan bir akım niteliğindedir. İzlenimcilik olarak da adlandırılan bu akımda sanatçılar, çevresindeki varlıkları değil bunların kendilerinde bıraktığı izlenimleri aktarır.

Empresyonizm Akımının Özellikleri

  • Bu akımda dış dünya ile ilgili gözlemler, olduğu gibi tüm ayrıntılarıyla anlatılmaz ancak edinilen izlenimler ölçüsünde aktarılır.
  • Empresyonist sanatçılar, dış dünyada gördüğü varlıkların; gerçek, realist yönünü değil kendinde uyandırdığı izlenimleri anlatır. Çünkü onların anlattıkları dış dünya değil, bu dünyanın hayalleriyle bezenmiş izlenimleridir.
  • Empresyonizm, her şeyden önce özgürlüğün sembolüdür. Özellikle empresyonist ressamlar, alışılmış hiçbir kurala bağlı kalmamışlardır. Böylece empresyonist resimde renklerin özgürlüğü sağlandığından sistemsiz bir coşkunluk vardır.
  • Anlam belirliliğinden çok kapalılık yeğlenmiş, anlamın yoruma uygun olması beklenmiştir.
  • Gerçekler kişilere göre değişir ve kişisel değer kazanır.

Empresyonizmin Temsilcileri

  • Monet
  • Sisley
  • Cezanne

Türk edebiyatında empresyonizmin temsilcileri:

Türk edebiyatında Ahmet Haşim empresyonizmden etkilenmiştir.

e.Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı (1923-?)

     Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde eğitim amacıyla Avrupa’ya, özellikle Fransa’ya giden gençler oradaki edebiyatta gördükleri yenilikleri ülkeye dönüşlerinde Türk edebiyatında uygulamaya başlamışlardır. Bu şekilde belli dönemler halinde günümüze kadar süren yeni bir edebiyat başlamıştır. Bu dönemlerden biri de Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı’dır.

     Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı, Millî Edebiyat ‘tan kesin hatlarla ayrılamamaktadır, zira Millî Edebiyat devri sanatçıları, Cumhuriyet’in ilk yıllarında en önemli eserlerini vermişlerdir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip, Reşat Nuri, Refik Halit ve daha birçoğu Cumhuriyet’in ilk 50 yılına damgalarını vurmuşlardır. Cumhuriyet’in ilanını takiben hızlı bir şekilde yapılan Dil ve Harf Devrimleriyle Latin harflerine dayalı yeni alfabenin kabulü ve dilde özleşme, 1920’li yıllarda başlayan ve hâlen devam eden bir edebiyat döneminin başlangıcı olarak kabul edilir.

  • Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı’nın temelinde İstiklal Savaşı ve Atatürk devrimleri vardır. Şiirler, romanlar, hikâyeler bu iki konu ile doğrudan ya da dolaylı olarak bağlantılıdır. Millî duygu ve heyecan geliştirmeye yönelik bu çabalar Millî Edebiyat’ın bir devamı niteliğindedir.
  • Millî Edebiyat’la başlayan halka inme, Anadolu’yu tanıma çabası bu dönemin edebiyatında da ana ilkelerden olmuş, Türk halkının her kesimi edebiyata girmiştir. Artık edebiyat İstanbul’un sınırlarını tamamen aşmıştır. Romanda ve öyküde toplum sorunları gözleme dayanan bir gerçekle anlatılmıştır.
  • Edebiyatımız İstanbul aydınlarının tekelinden kurtulmaya başladı.
  • Yeni kurulan devlet ile yapılan bazı devrimleri halka tanıtmak ve benimsetmek görevi Cumhuriyet Dönemi sanatçılarına düşmüştü. Sanatçı, siyaset ile halk arasında bir köprü olmuş, devrimleri yorumlamış, açıklamış ve savunmuştur.
  • Yeni dil ve eski dil tartışmaları Cumhuriyet ile noktalanmış, siyasi güç, olayı tekeline almış ve Türk Dil Kurumunu kurarak dilde geri dönülmez bir yenileşme yoluna gidilmiştir.
  • Cumhuriyet’ten önce sadece sempati duyulan Türk Halk sanatları ve halk bilimi ön plana alınmış, öncekilerin küçümsediği Karacaoğlan’ın, Yunus’un tarzı örnek alınmıştır. Artık harf benzerliği de kurulan Batı edebiyatı daha yakından takip edilmiştir. Türk edebiyatı, batı edebiyatının yeniliklerini, akımlarını uygulamaya başlamıştır.
  • Aruz ölçüsü bırakılıp serbest ölçü ve hece ölçüsü kullanıldı.
  • Yazı dili konuşma dili arasındaki fark tamamen giderilmiş, İstanbul Türkçesi esas alınmıştır.
  • Dünya edebiyatları ve sanatları daha yakından takip edilmiş; gerçekçilik,toplumsal gerçekçilik, dışavurumculuk, gerçeküstücülük, gelecekçilik gibi akımlar edebiyatımızda boy göstermeye başlamıştır.

EKSPRESYONİZM

     Ekspresyonizm (Dışavurumculuk), doğanın olduğu gibi temsili yerine, duyguların ve iç dünyanın ön plana çıkarıldığı 20. yüzyıl sanat akımıdır.

Ekspresyonizmin Akımının Özellikleri

  • Empresyonizm akımına tepki olarak çıkmıştır.
  • İnsanın iç dünyasına ait duygularını, yani ruhsal durumlarını anlatmak esastır.
  • Ekspresyonistler, kendi iç dünyalarına yöneldiklerinden iç gözleme büyük önem vermişlerdir.
  • Ekpresyonistler, bir nesneyi bütün somut ilişkilerinden ayırmak, onu çıplak ve yalnız olarak bireysel zihnin katışıksız bir ürünü olarak değerlendirmek istemişlerdir.
  • Dış âlemin anlamsızlığına, ruh ve anlam kazandırmayı düşünmüşlerdir.
  • Ekspresyonistler, sanatçının görevinin, insanın öz derinliğine inmek olduğunu ve özün kavranması için de aklın kontrolünde olmamak gerektiğini belirtmişlerdir.
  • Bu edebiyat akımında çelişmelerin ruhsal durumu, bozguncu renkler, garip biçimlerle haykırışlar yer alır.
  • Bozulmuş çizgi ve şekiller, abartı renkleri ile duygusal bir iz bırakmayı hedefler.
  • Ekspresyonist bir sanat eserini yorumlarken çizgilerin, renklerin kullanımına dikkat edilmelidir. Sivri ve keskin çizgiler, kırmızı ve tonları öfkeyi ön plana çıkarırken, dairesel oluşumlar, mavi ve tonları daha çok sakinliği vurgular.
  • Eserlerde korkunç ve fantastik olaylar işlenir.

Ekspresyonizmin Temsilcileri

  • O’Neil
  • Kafka
  • Eliot
  • J. Joyce

KÜBİZM

     20. yüzyılın başında empresyonizme tepki olarak ortaya çıkmış ve daha çok, resimde kendini göstermiştir. Yazın alanın da, özellikle şairler, ressam Picasso’nun da etkisiyle bir anlayış geliştirmişlerdir. Buna göre şairler, dış dünyayı izleyip olup bitenleri iyi saptamak zorundadır. Onlara göre dünyadaki küçük olayları ve anlamları yakalamak gerekir. “Söylenmemiş olanı”, “görülmemiş olanı” gün ışığına çıkarmak, aklın değil düş gücünün yapacağı iştir.

Kübizm Akımının Özellikleri

  • Varlığın, dış görünüşüyle birlikte iç dünyasının betimlenmesi amaçlanmıştır.
  • Sanatçılar, anlatımı canlı kılmak için, yapıtlarında duygularla olayları karıştırarak yansıtmışlardır.

Kübizm Akımının Temsilcileri

  • Apollinaire
  •  Max Jacob
  • Jean Cocteau
  •  Blaise Cendrars

FÜTÜRİZM

     20.yüzyılın başlarında İtalya’da ortaya çıkmış bir sanat akımıdır. İtalya’da ortaya çıkan bu akım, daha sonra tüm Avrupa’ya yayılmıştır. Fütürizm, modern yaşantının verdiği heyecanlardan doğan bir edebiyat akımıdır, yenileşmenin tüm olanaklarına açılan bir yönelmedir. Sanatta sürekliliği, değişkenliği, hareketliliği savunan bir akım olarak da bilinir.

  • Kurucusu Marinetti’dir.
  • Edebiyatın durgunluktan ve uyuşukluktan kurtulması gerektiğine inanan futüristler, savaş, kavga gibi saldırgan hareketleri içeren konuları ele alırlar.
  • Evrenin hareketi ve canlılığı, resimde dinamik bir duyurma hâlinde verilmelidir.
  • Hızın, süratin güzelliği vurgulanarak uçaklara, arabalara, trenlere övgüler yağdırılır.
  • Eserlerinde mantıklı cümleler kurmayı reddeden fütüristlerin parolası, “sözcüklere özgürlük”tür.
  • Şiirde geleneksel kurallar terk edilir. Ölçü ve uyaktan vazgeçilir, şiir yazarken özgürce davranılır. Bu yüzden fütürizmde serbest tarzda yazılan şiirler ön plana çıkar.
  • Fütüristlere göre sanat tarihçileri faydasız, hatta zararlıdır; onlara aldırmamak gerekir.
  • Geleceği makineleştiren sanattır.

Fütürizmin Temsilcileri

  • Marinetti
  • Mayakovski

Türk edebiyatında fütürizmin temsilcisi:

  • Nazım Hikmet Ran

DADAİZM

     Dil ve estetik kurallarını tanımayan, anlatımda başıboş bir yöntem benimseyen, kapalılığı amaçlayan sanat akımıdır. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde T. Tzara adlı gencin öncülüğünde bir grup şair tarafından kurulmuştur. Bu genç şairler, Fransızca’da “oyuncak tahta at” anlamına gelen “Dada” sözcüğünü akımlarına isim olarak seçerler.

     Birinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan bir akım olduğundan dönemin karamsarlığı dadaistlere de yansımıştır. Dayandığı temel görüşler dayanaksız olduğu için çok kısa bir süre (1916-1922) varlığını sürdürebilmiştir.

Dadaizm Akımının Özellikleri

  • Dadaistler aklın hiçbir değerinin olmadığına inanırlar.
  • Her şeye kuşkuyla bakan dadaistler çevrelerindeki hiçbir şeyin doğruluğuna ve varlığına inanmazlar.
  • Bu akım, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir.
  • Dadaist sanatçılar, insanları şaşırtmak istemişlerdir.
  • Alışılmış estetik anlayışa karşı çıkarak, dil ve biçimde yeni deneylere girişen dadaistler, dil, biçim, uyak gibi kaygılar taşımaz. Çünkü onlara göre estetiğin hiçbir değeri yoktur.
  • Dadaistler, bilinçsiz bir şekilde hayalle ruhun kontrol edilemeyen boyutlarına kadar ilerleyip karışıklık meydana getirip sanatı bile ortadan kaldırmayı düşünürler.
  • Dadaizmde, bilincin yönünü kaybetmiş bir kuşağın ümitsizliği ve isyanı vardır.
  • Dil ve estetik kuralları bir yana bırakılarak kuralsızlık ilkesi benimsenmiştir.

Dadaizmin Temsilcileri

  • Tristan Tzara
  • Jean Arp
  • Richard Hülsenbeck
  • Marcel Janco
  • Emmy Hennings

SÜRREALİZM

     20.yüzyılın başlarında André Breton tarafından Freud’un görüşlerine (psikanaliz yöntemi) dayanılarak açılan bir sanat akımıdır. Sürrealizmin bilgi ve esin kaynağı olan Freud’a göre, insanoğlunun dış dünyasından edindiği alışkanlıklar, istekler bilinçaltında toplanır. Bu istekler düş (rüya, yarı rüya) durumunda çözülerek ortaya çıkar. Sürrealistler. Freud’un bu görüşünü edebiyata uygulamışlar ve bir anlamda bilinçaltının, bilinç alanına olan egemenliğini savunmuşlardır.

Sürrealizmin Akımının Özellikleri

  • Realizm, parnasizm ve natüralizm akımlarına tepki olarak doğmuştur.
  • Bilinçaltının, bilinç alanına olan egemenliği savunulur. Aynca bilinç ile bilinç dışını birleştirme esas alınır.
  • İçinden geldiği gibi yazmak bu akımın en belirgin özelliğidir.
  • Akılcılığın karşısında olan sürrealistler, geleneksel ve biçime dayalı inanç ve değerleri düşünceden silmişlerdir.
  • Sürrealist şairlerin dizelerindeki sözcükler, mantıksal bir sıra izlemek yerine bilinçdışı psikolojik süreçlerle bir araya gelir.

Sürrealizmin Temsilcileri

  • André Breton
  • Paul Eluard
  • Louis Aragon

Türk edebiyatında sürrealizmin temsilcileri:

    Garip akımı şairleri Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Cemal süreya, İlhan Berk ve Oktay Rifat Horozcu bu akımdan etkilenmişlerdir.

EGZİSTANSİYALİZM

     20.yüzyılda Fransa’da ortaya çıkan bir felsefe akımıdır. Egzistansiyalizm, insanın önce var olduğunu, daha sonra hareket ve davranışlarıyla kendini yeniden yarattığını ileri sürer.

     Varoluşçuluk olarak da bilinen bu akım, II. Dünya Savaşı’nın sonunda, Fransız yazarlarından J. Sartre tarafından özel bir edebiyat kolu olarak tanıtılmıştır. Bu edebiyat kolu, insanın varlığı, hürlüğü, tek gerçek olduğu hâlde onu saran dünyayı bir türlü anlayamamaktan doğan umutsuzlukla bezginlik içinde hayatı tatsız, saçma bulması görüşüyle hareket eder.

Egzistansiyalizm Akımının Özellikleri

  • İnsan, kendini bulmalı, özünü elde etmeli. Hiçbir güç; insanoğlunu, kendinden, kendi benliğinden kurtaramaz.
  • Egzistansiyalizm, insanın kendi varlığını sorgulamasını ister. Her insanın kendi iradesiyle biçimlendireceği bir geleceği vardır.
  • Bu akımda, insanı insan yapan, onun kendi kararlarıdır. Önemli olan gerçek, herkesin üzerinde birleştiği objektif gerçek değil, kişisel gerçektir.
  • İnsanın önündeki olanaklar bütünü, öteki insanlarla ve nesnelerle ilişkilerinden oluştuğundan varoluş, “Her zaman bir dünyada var olma”dır. Bir başka deyişle insan her zaman seçimini sınırlayan ve koşullandıran somut tarihsel bir durum içindedir.
  • İnsanın özgürlüğü son derece önemlidir. Zaten insan, özgür olmaya mahkumdur.

Egzistansiyalizmin Temsilcileri

  • Jean Paul Sartre
  • Albert Camus
  • Andre Gide
  • Franz Kafka
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.