FUZÛLÎ
KASİDE (SU KASİDESİ) | GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE |
1. Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlare su Kim bu denli tutuşan odlara kılmaz çâre su | 1. Ey göz! Gönlümdeki ateşlere göz yaşından boşuna su saçma (söndüremezsin.). Çünkü bu denli tutuşan ateşlere su çare olmaz. |
2. Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem Yâ muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su | 2. Dönen kubbe (gökyüzü), su renginde midir yoksa gözyaşlarım mı gökyüzünü kaplamıştır, bilmiyorum. |
3. Zevk-i tîgından aceb yok olsa gönlüm çâk çâk Kim mürûr ile bırağur rahneler dîvâre su | 3. Kılıcı andıran bakışlarının zevkiyle gönlüm parça parça olsa da bunda şaşılacak şey yoktur. Nitekim su duvardan (sürekli) aka aka yarıklar, gedikler bırakır. |
4. Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânın sözün İhtiyât ilen içer her kimde olsa yare su | 4. Yaralı gönül (yahut dil) senin okun ucundaki sivri demiri andıran kirpiklerinin adını ağzına korka korka alır; yaralı olan kişinin suyu dikkatle içtiği gibi. |
5. Suya versin bâğbân gülzârı zahmet çekmesin Bir gül açılmaz yüzün tek verse min gülzâra su | 5. Bahçıvan zahmet çekmesin de gül bahçesini suya boğsun. Çünkü bin gül bahçesini de sulasa senin yüzün gibi bir gül açılmaz. |
6. Ârızın yâdıyla nemnâk olsa müjgânım n’ola Zâyi olmaz gül temennâsıyla vermek hâre su | 6. Yanağını hatırladıkça kirpiklerim ıslansa ne çıkar! Gül elde etme isteğiyle dikene su vermek, boşa gitmez. |
7. Gam günü etme dil-i bîmârdan tîgın dirîğ Hayrdır vermek karanu gecede bîmâre su | 7. Aşk derdiyle geçen günümde hasta gönlümden kılıcını esirgeme. Karanlık gecede hastaya su vermek sevaptır. |
8. Ravza-ı kûyuna her dem durmayıp eyler güzâr Âşık olmuş gâlibâ ol serv-i hôş-reftâre su | 8. Su durmadan sevgilinin cennet bahçesini andıran mahallesine doğru akıyor. Galiba su, selvinin rüzgârda hafif hafif salınışını hatırlatan servi boylu o sevgiliye âşık olmuş. |
9. Dest-bûsu ârzûsuyla ölürsem dôstlar Kûze eylen toprağım sunun onunla yâre su | 9. Dostlar, eğer (sevgilinin) elini öpme arzusu ile ölürsem toprağımdan kâse yapın da onunla sevgiliye su versin (Sevgili o testiden su içince beni öpmüş olur.). |
10. Serv ser-keşlik kılar kumru niyâzından meger Dâmenin tuta ayağına düşe yalvara su | 10. Selvi, su onun eteğini tutup ayağına kapanarak yalvarmadıkça kumrunun ricalarını, yakarışlarını kabule yanaşmaz. |
11. İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile Gül budağının mizâcına gire kurtara su | 11. Galiba gül bir hile ile bülbülün kanını içmek istiyormuş. Su, gül budağının içine, damarına girse de bülbülü kurtarsa. |
12. Hâk-ı pâyine yetem der ömrlerdir muttasıl Başını taştan taşa urup gezer âvâre su 1 | 12. Su ömürler boyunca, sürekli onun ayağı toprağına ulaşayım diye başını taştan taşa vurup âvâre âvâre gezip durmaktadır. |
3. Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr Dönmez ol dergâhtan ger olsa pâre pâre su | 13. Su zerre zerre, damla damla Peygamberin eşiğinin toprağını nurlandırmak, parlatmak ister. Parça parça da olsa o dergâhtan, o eşikten asla dönmek istemez. |
14. Yâ habîballah yâ heyre’l-beşer müştâkınam Eyle kim leb-teşneler yanıp diler hemvâre su | 14. Ey Allah’ın sevgilisi, ey insanların en hayırlısı! Susuzluktan dudağı kuruyanlar nasıl durmadan su isterlerse, ben de seni öyle arzuluyorum. |
15.Yümn-i na’tinden güher olmuş Fuzûlî sözleri Ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü-i şehvâre su | 15. Fuzûlî’nin sözleri seni övmenin bereketiyle -nisan bulutundan düşüp de sultanlara lâyık büyük bir inciye dönüşen su damlası gibi- inci kesilmiştir. |
16. Hâb-ı gafletten olan bîdâr olanda rûz-ı haşr Eşk-i hasretten tökende dîde-i bîdâre su | 16. Mahşer günü, gaflet uykusundan uyandığımda ve uyanık gözlerim hasret gözyaşları dökerken, |
17. Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam Çeşme-i vaslın vere men teşne-i dîdâre su | 17. Kıyamet günü seninle buluşmanın çeşmesi senin güzel yüzünü görmeye susamış olan bana su versin, ben bu umut içindeyim. |
GAZEL | GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE |
1. Dôstum âlem seninçün ger olur düşmen mana Gam değil zîrâ yetersin dôst ancak sen mana | 1. Dostum, eğer senin yüzünden herkes bana düşman olsa da gam değil, buna üzülmem. Çünkü dost olarak yalnız sen bana yetersin. |
2. Aşka saldım men meni pend almayıp bir dôsttan Hîç düşmen eylemez onu kim ettim men mana | 2. Ben kendimi bir dosttan öğüt almadan (onun öğüdünü tutmadan) aşk âlemine attım. Benim bana ettiğimi hiçbir düşman etmez. |
3. Cân ü ten oldukça menden derd ü gam eksik değil Çıhsa cân hâk olsa ten ne cân gerek ne ten mana | 3. Bu can ve ten var oldukça dert ve gam eksik olmaz. Can çıksın, beden de toprak olsun, bana ne can gerek ne de beden. |
4. Vasl kadrin bilmedin firkat belâsın çekmedin Zulmet-i hicr etti çoh târîk işi rûşen mana | 4. Buluşmanın değerini bilmeden, ayrılığın belâsını çekmeden sevgiliden ayrı kalmanın karanlığı pek çok işi bana aydınlattı. |
5. Dûd u ahkerdir mana serv ile gül ey bâğbân Neylerem men gülşeni gülşen sana külhan mana | 5. Ey bahçıvan! (Senin bahçendeki) selvi ağacı ile gül bana duman ve ateş gibi gelir. Ben gül bahçesini ne yapayım! Gülşen sana, külhan bana olsun! |
6. Gamze tîgın çekti ol meh olma gâfil ey gönül Kim mukarrerdir bu gün ölmek sana şîven mana | 6. Ey gönül! O ay yüzlü güzel, keskin yan bakışı kılıcını çekti. Sakın gaflete dalma, dikkatli ol. Bugün sana ölmek bana da yas tutmak karara bağlanmıştır. |
7. Ey Fuzûlî çıhsa cân çıhmadan tarîk-i aşktan Reh-güzâr-ı ehl-i aşk üzre kılın medfen mana | 7. Ey Fuzûlî! Can çıksa da ben aşk yolundan çıkmam. Bana (öldüğümde) âşıkların gelip geçtiği yol üzerinde bir mezar yapın. |
II. GAZEL | GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE |
1. Nice yıllardır ser-i kûy-ı melâmet bekleriz Leşker-i sultân-ı irfânız vilâyet bekleriz | 1. Nice yıllardır melâmet diyarını bekleriz. Biz irfan sultanının askeriyiz, melâmet vilayetini bekliyoruz. |
2. Sâkin-i hâk-i der-i meyhâneyiz şâm u seher İrtifâ-ı kadr için bâb-ı saâdet bekleriz | 2. Gece gündüz meyhane kapısının eşiğinde oturuyoruz. Derecemizin yükselmesi için saadet kapısını bekliyoruz. |
3. Cîfe-i dünyâ değil kerkes gibi matlûbumuz Bir bölük ankâlarız Kâf-ı kanâat bekleriz | 3. Bizler akbaba gibi dünya leşini istemiyoruz. Bizler bir bölük anka kuşuyuz, kanaatin Kaf dağında bulunuyoruz ve onu koruyoruz. |
4. Hâb görmez çeşmimiz endîşe-i ağyârdan Pâsbânız genc-i esrâr-ı mahabbet bekleriz | 4. Ağyârın saldırısı endişesi ile gözümüze uyku girmez. Biz muhabbet sırlarının hazinesini koruyan bekçileriz. |
5. Sûret-i dîvâr ediptir hayret-i aşkın bizi Gayr seyr-i bâğ eder biz künc-i mihnet bekleriz | 5. Senin aşkın dolayısıyla ulaştığımız hayret makamı bizi duvara asılı veya duvara çizilen bir resme benzetmiş, hareketsiz bir hâldeyiz, donup kalmışız. Başkaları bağ bahçe gezer eğlenirler biz ise (âşık olduğumuzdan) mihnet, ıztırap köşesinde bekleriz. |
6. Kârbân-ı râh-ı tecrîdiz hatar havfın çekip Gâh Mecnûn gâh men devr ile nevbet bekleriz | 6. Allah yolunda dünya nimetlerinden ve hırslarından bütünüyle arınma yolunda giden bir kervandayız. Bir tehlike korkusuyla bazen Mecnun bazen ben sıra ile (kervanı korumak için) nöbet bekleriz. |
7. Sanmanız kim giceler bîhûdedir efgânımız Mülk-i ışk içre hisâr-ı istikâmet bekleriz | 7. Geceleri boş yere feryat figan ettiğimizi sanmayın. Aşk memleketi içinde doğruluk kalesini bekliyoruz. |
8. Yattılar Ferhâd u Mecnûn mest-i câm-ı ışk olup Ey Fuzûlî biz olar yattıkça sohbet bekleriz | 8. Ferhad ile Mecnun aşk kadehindeki şarabı içerek sarhoş oldular ve sızıp yattılar. Ey Fuzûlî! Onlar yattıkça sohbet meclisini biz bekleriz. |
III. GAZEL | GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE |
1. Hâsılım yok ser-i kûyunda belâdan gayrı Garazım yok reh-i aşkında fenâdan gayrı | 1. Senin mahallende bulunmaktan elime geçen sadece belâdır. Senin yolunda yok olmaktan başka niyetim de yoktur. |
2. Ney-i bezm-i gamem ey âh ne bulsan yele ver Oda yanmış kuru cismimde hevâdan gayrı | 2. Ey âh! Ben gam meclisinin neyiyim. Ateşe yanmış kuru bedenimde havadan (aşk arzusundan) başka ne varsa yele ver. |
3. Perde çek çehreme hicrân günü ey kanlı sirişk Ki gözüm görmeye ol mâh-likâdan gayrı | 3. Ey kanlı gözyaşı! Ayrılık gününde yüzüme perde çek de gözüm o ay yüzlüden başkasını görmesin. |
4. Yetti bîkesliğim ol gâyete kim çevremde Kimse yoh çizgine girdâb-ı belâdan gayrı | 4. Kimsesizliğim o dereceye erişti ki, çevremde içine düştüğüm aşk girdabından başka dolaşan kimse yok. |
5. Ne yanar kimse mana âteş-i dilden özge Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı | 5. Bana gönlümün ateşinden başkası yanmaz, üzülüp acımaz. Kapımı da gündoğusundan tatlı tatlı esen rüzgârdan başka açan olmaz. |
6. Bozma ey mevc gözüm yaşı habâbın ki bu seyl Komadı hîç imâret bu binâdan gayrı | 6. Ey dalga! Gözyaşlarımın üzerindeki hava kabarcıklarını bozma, yok etme. Çünkü bu sel bende bundan başka sağlam bir yapı bırakmadı. |
7. Bezm-i aşk içre Fuzûlî nice âh eylemeyim Ne temettu bulunur neyde sadâdan gayrı | 7. Ey Fuzûlî! Aşk meclisinde nasıl âh etmiyeyim! Neyin sesinden başka insana ne faydası vardır? |
IV. GAZEL | GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE |
1. Öyle sermestem ki idrâk etmezem dünyâ nedir Ben kimim sâkî olan kimdir mey ü sahbâ nedir | 1. Aşktan öyle sarhoş olup kendimden geçmişim ki, dünyanın ne olduğunu tam kavrayamıyorum. Kim olduğumu bilmediğim gibi, bana içki sunanın kim olduğunu ve şarabın ne olduğunu da bilmiyorum. |
2. Gerçi cânândan dil-i şeydâ için kâm isterem Sorsa cânân bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedir | 2. Gerçi sevgiliden çılgın gönlüm için murad istiyorum. Fakat sevgili, senin çılgın gönlünün muradı nedir, diye sorsa bunu da bilmiyorum. |
3. Vasldan çün âşıkı müstağnî eyler bir visâl Âşıka ma’şûktan her dem bu istiğnâ nedir | 3. Bir defa sevgiliyle birlikte olmak, âşığa bir daha vuslat aratmaz. O hâlde sevgilinin bu denli kendisini geri çekmesi ve üstün görmesi nedendir? |
4. Hikmet-i dünyâ vü mâfihâ bilen ârif değil Ârif oldur bilmeye dünyâ vü mâfihâ nedir | 4. Bu dünyanın ve dünya ile ilgili şeylerin hikmetini bilmekle ârif olunmaz. Ârif olan dünyayı ve dünya ile ilgili bütün maddi şeyleri bilmeyendir (yok sayandır.). |
5. Âh u feryâdın Fuzûlî incidiptir âlemi Ger belâ-yı aşk ile hoşnûd isen gavgâ nedir | 5. Ey Fuzûlî! Çektiğim ahlarım ve feryatlarım bütün âlemi, bütün insanları ve varlıkları rahatsız etmiştir. Eğer aşk derdinden hoşnutsan, o hâlde bu mücadele ve kavga nedir? |
V. GAZEL | GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE |
1. Gönül yetdi ecel zevk-i ruh-ı dildâr yetmez mi Ağardı mûy-ı ser sevdâ-yı zülf-i yâr yetmez mi | 1. Ey gönül! Ecel gelip çattı. Sevgilinin güzel yüzünden aldığın zevk yetmez mi! Saçın ağardı, sevgilinin saçının sevdası kafi gelmez mi? |
2. Yetürdi başını gerdûn ayağa bâr-ı mihnetten Hayâl-i halka-i gîsû-yı anber-bâr yetmez mi | 2. Felek mihnet yükü altında seni iki büklüm etti, belini büktü. Hâlâ amber kokulu saç halkasını hayal ediyorsun, artık yetmez mi? |
3. Sana yetti ecel peymânesin nûş etmeye nevbet Hevâ-yı çeşm-i mest ü gamze-i hûn-hâr yetmez mi | 3. Ecel kadehini içmek sırası sana geldi. Sarhoş göz ve kan içici yan bakış sevdası kâfi gelmez mi? |
4. Yeter oldu kulağa bang-i rihlet dehr bâğında Ne durmuşsan temâşâ-yı gül-i ruhsâr yetmez mi | 4. Bahçeyi andıran bu dünyada artık kulağa göç davulunun sesi gelmeye başladı. Ne duruyorsun, güle benzeyen yanağın temaşası artık yetmez mi? |
5. Yeter cem eyle bâr-ı ma’siyet tağyir-i etvâr et Hayâ kıl yoh mudur insâfın ol kim var yetmez mi | 5. Daha fazla günah yükü toplama, kendine çeki düzen ver, hareket ve tavrını değiştir. Haya et, utan; hiç insafın yok mu? O günah yükü kâfi değil mi? |
6. Hidâyet menziline yettiler sa’y ile akrânın Dalâlet içre sen kaldın sana ol âr yetmez mi | 6. Senin akranın gayret ettiler de hidayeti, doğru yolu buldular. Sen ise dalâlet içinde kaldın. Bu sana utanç olarak yetmez mi? |
7. Fuzûlî deme yetmek menzil-i maksûda müşkildir Dutan dâmân-ı şer’-i Ahmed-i muhtâr yetmez mi | 7. Ey Fuzûlî! İstenilen menzile ulaşmak müşkildir, deme. O seçkin peygamber Hz. Muhammed’in şeriatının eteğine yapışan, hiç istenilen menzile ulaşmaz mı? |
VI. GAZEL (Musammat Gazel) | GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE |
1. Meni cândan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı | Sevgili beni candan usandırdı, kendisi cefa etmekten usanmaz mı? Göklere çıkan âhımın ateşinden felekler tutuştu, hâlâ muradımın mumu yanmaz mı (Talihim dönmez mi?)? |
2. Kamu bîmârına cânân devâ-yı derd eder ihsân Niçin kılmaz mana dermân meni bîmâr sanmaz mı | 2. Sevgili bütün hastalarına, yani âşıklarına şifa vermekte. Niçin bana şifa vermez, yoksa beni hasta sanmaz mı? (Âşık olarak kabul etmiyor mu?)? |
3. Gamım pinhân tutardım men dediler yâre kıl rûşen Desem ol bî-vefâ bilmen inanır mı inanmaz mı | 3. Ben (aşk) derdimi gizlerdim. Sevgiliye açıkla (derdini) dediler. O vefasız sevgiliye söylesem bilmem, inanır mı inanmaz mı? |
4. Şeb-i hicrân yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım Uyarır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı | 4. Hicran gecesi canım yanar, ağlayan gözlerim kan döker. Bütün insanları feryadım, iniltilerim uyandırır da kara bahtım uyanmaz mı? |
5. Gül-i ruhsârına karşı gözümden kanlı akar su Habîbim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı | 5. Gül gibi yanağına karşı gözümden kanlı yaşlar akar. Sevgilim, bu gül mevsimidir, bahar gelmiştir. Akar sular bulanmaz mı? (Bahar geldiğinde sular bulanık, seller hâlinde akar. Kanlı göz yaşı ile bulanık akan sular arasında ilişki kurulmuştur.) |
6. Değildim men sana mâ’il sen ettin aklımı zâ’il Mana ta’n eyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı | 6. Ben sana gönül vermemiştim, aklımı başımdan alan sensin. Beni (sana bu denli tutkun olduğumdan dolayı) kınayan gafil kişi, seni (bu güzelliğini) görünce (beni kınadığından dolayı) utanmaz mı? |
7. Fuzûlî rind-i şeydâdır hemîşe halka rüsvâdır Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı | 7. Fuzûlî kendinden geçmiş çılgın bir âşıktır. Bu hâliyle de sürekli insanlara rezil rüsva olmaktadır. Sorun ona, bu ne sevdadır, bu sevdadan usanmaz mı? |
Musammat gazel, aruzun iki eşit parçaya bölünen kalıplarıyla yazılan ve iç kafiyesi bulunan gazeldir. İç kafiye bulundurduğundan âhenk yönü güçlüdür.
MURABBA | GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE |
1. Perîşân-hâlin oldum sormadın hâl-i perîşânım Gamından derde düştüm kılmadın tedbîr-i dermânım Ne dersin rûzgârım böyle mi geçsin güzel hânım Gözüm cânım efendim sevdiğim devletlü sultânım | 1. Senin yüzünden perişan bir duruma düştüm, ama sen bu zavallı hâlimle ilgilenmedin (bana acımadın.). Senin aşkın sebebiyle derde düştüm, ama sen derdime çare bulmadın. Gözüm, canım efendim, sevdiğim, devletli sultanım. Benim hayatım, vakitlerim hep böyle mi geçsin, ne dersin güzel sultanım? |
2. Esîr-i dâm-ı aşkın olalı senden vefâ görmen Seni her kanda görsem ehl-i derde âşinâ görmen Vefâ vü âşinâlık resmini senden revâ görmen Gözüm cânım efendim sevdiğim devletlü sultânım | 2. Aşkının tuzağının esiri olduğumdan beri senden vefa görmedim. Zaten seni her nerede görsem dertlilere yakın olduğunu, onlarla ilgilendiğini görmüyorum. Vefa ve âşinalık konusundaki bu âdetini sana yaraşır görmüyorum. Gözüm, canım efendim, sevdiğim, devletli sultanım. |
3. Değer her dem vefâsız çarh yayından bana bin ok Kime şerh eyleyem kim mihnet ü endûh u derdim çok Sana kaldı mürüvvet senden özge hiç kimsem yok Gözüm cânım efendim sevdiğim devletlü sultânım | 3. Her an vefasız feleğin yayından bana bin ok değer. Kime anlatayım, benim mihnetim, tasam, derdim öyle çok ki! Elimden tutmak, iyilik etmek sana kaldı, senden başka hiç kimsem yok! Gözüm, canım efendim sevdiğim devletli sultanım |
4. Gözümden dembedem bağrım ezip yaşım gibi gitme Seni terk etmezem çün ben, beni sen dahi terk etme İgen hem zâlim olma ben gibi mazlûmu incitme Gözüm cânım efendim sevdiğim devletlü sultânım | 4. Her an bağrımı ezip gözümden akan (kanlı) gözyaşı gibi sen de gitme! Ben seni madem terk etmiyorum, sen de beni terk etme. Hem bu kadar zalim de olma, benim gibi bir mazlumu incitme. Gözüm, canım efendim, sevdiğim, devletli sultanım. |
5. Fuzûlî şîve-i ihsânın ister bir gedâyındır Dirildikçe seg-i kûyun ölende hâk-i pâyindir Gerek öldür gerek ko hükm hükmün rây râyındır Gözüm cânım efendim sevdiğim devletlü sultânım | 5. Fuzûlî senden iyilik dileyen bir dilencidir. Hayatta oldukça kulun köpeğin, öldüğünde de ayağının toprağıdır. İster öldür, ister bırak, dilediğini yap ona. (Bu konuda) hüküm senin, görüş senindir. Gözüm, canım efendim, sevdiğim, devletli sultanım. |
Murabba, dörder mısralı bendlerle yazılan bir nazım şeklidir. İlk bendin mısraları birbiriyle kafiyeli, diğer bendlerin ilk üç mısrası kendi arasında, son mısrası ise ilk bendle kafiyelidir. Bendlerin son mısrası bu şiirde olduğu gibi, diğer bendlerde de tekrar eder.
MESNEVİ Leylâ ve Mecnûn
Leylâ ile Mecnun mesnevisi aslında bir aşk hikâyesi olup İran ve Türk edebiyatlarına Arap edebiyatından geçmiştir. Sevgiliye ulaşma yolundaki çekilen acı ve ıstıraplar ile aşkın insanı yüceltmesi ve ona maddi dünyanın ötesinde başka ufuklar açmasını ele alan Fuzûlî’nin bu addaki mesnevisi, edebiyatımızda pek çok şair tarafından yazılmış aynı addaki mesnevilerinin en ünlüsüdür. Alıntıladığımız beyitler, Leylâ’ya kavuşamama nedeniyle kendisini çöllere atan Mecnun’un tuzağa tutulmuş bir ceylanı kurtarmasını dile getiriyor.
MESNEVİ Leylâ ve Mecnûn | GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE |
1. Gördü ki bir avcı dâm kurmuş Dâmına gazâller yüz urmuş | 1. (Mecnun) bir avcının tuzak kurduğunu ve tuzağına ceylanların geldiğini gördü. |
2. Bir âhu esîr-i dâmı olmuş Kan yaşı kara gözüne dolmuş | 2. Bir ceylan onun tuzağına tutulmuş ve kara gözüne kanlı yaşlar dolmuş. |
3. Boynu burulu ayağı bağlı Şehlâ gözü nemli cânı dağlı | 3. Boynu kıvrılmış, ayağı bağlı, şehlâ gözleri nemli, gönlü yaralı. |
4. Ahvâline rahm kıldı Mecnûn Baktı ona döktü eşk-i gülgûn | 4. Mecnun onun durumuna acıdı, ona bakıp gül renkli (kanlı) gözyaşları döktü. |
5. Gönlüne katı gelip bu bî-dâd Yumşak yumuşak dedi ki sayyâd | 5. Bu zulme gönlü dayanamayıp yumuşak yumuşak dedi ki: Ey avcı… |
6. Rahm eyle bu müşg-bû gazâle Rahm etmez mi kişi bu hâle | 6. Acı şu misk kokan ceylana. İnsan bu hâle acımaz mı? |
7. Sayyâd sakın cefâ yamandır Bilmez misin ki kana kandır | 7. Avcı, dikkat et bak, eziyet çok kötü bir şeydir. Bilmez misin ki kan dökmek yine kan döktürür. |
8. Sayyâd mana bağışla kanın Yandırma cefâ oduna cânın | 8. Avcı, onun kanını benim için bağışla da canını cefa ateşine yakma. |
9. Sayyâd dedi budur maâşım Açman ayağın giderse başı | 9. Avcı dedi ki: Benim geçimim budur. Başımı da kesseler ayağını çözmem. |
10. Katlinde bu saydın etsem ihmâl Etfâl ü iyâlime n’olur hâl | 10. Bu avı öldürmekten vazgeçersem çoluk çocuğumun hâli ne olur? |
11. Mecnûn ona verdi cümle rahtın Pâk eyledi berkten dırahtın | 11. (Bu söz üzerine) Mecnun elindeki her şeyi ona verdi. Beden ağacını yapraklardan temizledi (Elbiselerini bile verdi de kendisi çıplak kaldı.). |
12. Ol turfa gazâlin açtı bendin Şâd eyledi cân-ı derdmendin | 12. O güzel ceylanın bağını çözdü de dertli gönlünü sevindirdi. |
13. Yüz sürdü yüzüne kıldı efgân Göz sürdü gözüne oldu giryân | 13. Yüzünü yüzüne sürüp inledi. Gözünü gözüne sürüp ağladı. |
14. Tenhâ koyma men-i zebûnu Olgıl mana deşt reh-nümûnu | 14. (Mecnun şöyle dedi:) Ben âcizi yalnız bırakma. Bana çölde rehber ol. |
15. Gez bir niçe gün menimle hem-râh İnsân deyip etme menden ikrâh | 15. Bir müddet yoldaş olup da benimle dolaş. İnsanım diye benden iğrenip kaçma. |
16. Kıldıkta hayâl-i çeşm-i Leylî Sen ver men-i hasteye tesellî | 16. Leyla’nın güzel gözünü hayal ettiğimde ben hastaya (o güzel gözlerinle) sen teselli ver. |
SEÇME BEYİTLER 1 | GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE |
1. Âşiyân-ı murg-ı dil zülf-i perîşânındadır Kande olsam ey perî gönlüm senin yanındadır | 1. Bir kuşu andıran gönlümün yuvası senin dağınık saçlarındadır. Nerede olursam olayım ey peri gibi olan güzel, gönlüm senin yanındadır. |
2. Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabîb Kılma dermân kim helâkim zehr-i dermânındadır | 2. Aşk derdiyle ben mutluyum, beni tedaviden vazgeç ey doktor! Beni öldürecek asıl zehir senin ilacında, tedavindedir. |
3. Çekme dâmen nâz edip üftâdelerden vehm kıl Göklere açılmasın eller ki dâmânındadır | 3. Naz edip de eteğini ona yapışan âşıklarının elinden çekme. Senin eteğine yapışan eller göklere açılıp da beddua etmesinler! |
SEÇME BEYİTLER 2 | GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE |
1. Menim tek hîç kim zâr u perîşân olmasın yâ Rab Esîr-i derd-i aşk u dâğ-ı hicrân olmasın yâ Rab | Yâ Rab! Benim gibi hiç kimse inlemesin, perişan olmasın. Yâ Rab! Aşk derdinin ve ayrılık yarasının esiri olmasın. |
2. Cefâ vü cevr ile mu’tâdım onlarsız n’olur hâlim Cefâsına had ü cevrine pâyân olmasın yâ Rab | 2. Sevgilinin eziyetlerine alışmışım, onlarsız hâlim nice olur? Onun verdiği derdin sınırı, eziyetinin sonu olmasın yâ Rab! |
3. Demen kim adli yoh yâ zulmü çoh her hâl ile olsa Gönül tahtına ondan özge sultân olmasın yâ Rab | 3. Onun adaleti yok veya zulmü çok, demeyin. Ne hâlde olursa olsun, yâ Rab, ondan başkası gönül tahtına sultan olmasın. |
SEÇME BEYİTLER 3 | GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE |
1. Yâ Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni | 1. Yâ Rab! Beni aşk belâsıyla tanıştır. Bir an beni aşk belâsından ayırma. |
2. Az eyleme inâyetini ehl-i derdden Yani ki çok belâlara kıl mübtelâ beni | 2. Dertlilere gösterdiğin yakınlığı, yardımı eksiltme. Yani beni daha çok belâlara düşür, belâlarla sına. |
SEÇME BEYİTLER 4 | GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE |
İlm kesbiyle pâye-i rif ’at Ârzû-yı muhâl imiş ancak Aşk imiş her ne var âlemde İlm bir kîl ü kâl imiş ancak | İlim yoluyla yücelmek, gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir arzuymuş. Bu dünyada her ne var ise aşk imiş. İlim bir dedikodu, nakledilen bilgi yığınıymış ancak. |
SEÇME BEYİTLER 5 | GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE |
Gördüm seni elden ihtiyârım gitti Baktım kadine sabr u karârım gitti Hâk oldum ü her yana gubârım gitti El-kıssa kapında i’tibârım gitti | Seni görünce ihtiyarım (irademe hâkimiyetim, seçme yeteneğim) gitti. Boyuna bakınca sabrım kararım gitti. Toprak oldum ve tozum toprağım her yere dağıldı. Kısacası senin kapında benim itibarım gitti. |
SEÇME BEYİTLER 4 | GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE |
Eylesen tûtîye ta’lîm-i edâ-yı kelimât Nutku insan olur ammâ özü insân olmaz | Papağana söz söylemeyi öğretsen, sözleri insan sözü olur ama kendisi insan olmaz. |