HİKAYE (ÖYKÜ)

HİKÂYE (ÖYKÜ) NEDİR?

Hikâye: Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayları yer, zaman ve şahıslar etrafında anlatılan olay çevresinde gelişen edebi metinlere denir.

Hikâyenin ilk örneklerini destanlar oluşturmaktadır. Her ne kadar hikâye olarak kabul edilmese de olay çevresinde gelişen edebi metinlerin ilk örnekleridir. Zaman içinde önemli değişimler geçirerek bugünkü modern hikâye oluşmuştur.

Hikâyenin 19. Yüzyılda modern anlamda bağımsız bir edebî tür hâline gelmiştir. 19. yüzyıl. Özellikle Fransız yazar Maupassant (Maposant) ve Rus yazar Çehov, kendi adları ile anılan hikâye tarzlarının kurucuları arasında yer alır.

Hikâyeler genellikle insanı konu alır. Hayatta yaşanılan veya yaşanılabilecek olaylar anlatılır. Bu anlatım sırasında olayın geçtiği mekân, zaman ve olaydaki kişiler okuyucuya farklı yöntemlerle anlatılır.

Hikâye hem dünya hem de Türk edebiyatında köklü bir geleneği olan bir türdür. Dünya edebiyatında Boccacio’nun (Bokasyo), “Decameron (Dekameron) adlı hikâyeleri bu türün ilk modern örnekleri kabul edilir.

Fransız edebiyatında Alphonse Daudet‘nin (Alfons Dode) “Değirmenden Mektuplar” adlı eseri ile Guy de Maupassant’ın (Guy dö Mopasan) hikâyeleri ile Rus yazar Çehov’un eserleri bu türün önemli örnekleri arasında yer alır.

Türk edebiyatında ise Ahmet Mithat Efendi‘nin “Letaif-i Rivâyet” adlı eseri ile Samipaşazâde Sezai‘nin “Küçük Şeyler” adlı eserleri bu türün ilk örnekleri olarak kabul edilir. Halit Ziya Uşaklıgil ve Ömer Seyfettin yazdığı hikâyeler bu türün gelişmesini sağlar. Refik Halit Karay‘ın “Memleket Hikâyeleri“, Sabahattin Âli‘nin “Ses” ile “Kağnı“, Sait Faik‘in “Sarnıç” ile “Semaver” adlı kitapları bu türün nitelikli örneklerindendir. Memduh Şevket Esendal, Reşat Nuri Güntekin, Tarık Buğra, Sadri Ertem, Haldun Taner, Yaşar Kemal, Orhan Kemal gibi isimler bu türde eserler veren önemli sanatçılarımızdandır.

Hikâyenin Yapı Unsurları:

a) Kişiler: Hikâyedeki olaylar kişiler çevresinde gelişir. Bu kişiler toplumda belirli bir kesimi temsil ederler. Hikâyenin diğer yapı unsurları da bu kişilerin etrafında şekillenir. Hikayedeki kahramanlar hikâyedeki rolüne göre şekillenir. Olayların merkezindeki kişiye başkahraman denir. Diğer kişiler de olaydaki rollerine göre şekillenirler.

b) Olay örgüsü: Olaylar, günlük hayatta her zaman yaşanabilecek gerçek durumlardır. Gerçek veya gerçek olabilecek olaylar yazar tarafından kurgulanarak okuyucuya sunulur.  Olay örgüsü ise kurgusal olayların edebî metinde sıralanışı ile oluşan bir düzenlemedir.

c) Mekân: Hikâyede olayın yaşandığı yere “mekân” adı verilir. Edebî metinlerde mekân, genellikle olayların akışını ve kahramanların karakterlerinin oluştuğu ortamı anlatmak için kullanılır.

ç) Zaman: Hikâyede olayların yaşandığı andır. Hikâyeler romanlar kadar uzun değildir. Olaylar çok daha kısa bir süre içinde yaşanır ve biter. Zaman her zaman net bir tarih ya da saat değildir. Gün batmak üzereydi, temmuz ayı, çiçekler açmaya başlamıştı gibi ifadeler de zamanı bildirmektedir.

d) Anlatıcı ve Bakış Açısı: Hikâyede, olay veya durumu anlatan kişiye denir. Hikâyede farklı anlatıcılar ve bakış açıları kullanılır. Bazı hikâyeler yazarın ağzından anlatıldığı gibi bazı hikâyeler olayı bizzat yaşayan kahramanın ağzından anlatılır. Üç türlü Anlatıcı ve bakış açısı vardır.

1. Kahraman Anlatıcının Bakış Açısı: Olayların içinde olan, olayları yaşayan kahramanın ağzından anlatılan hikâyelerde kullanılan bakış açısı ve anlatıcısına “kahraman bakış açısı ve anlatıcısı” denir. Bu bakış açısında olaylar kahramanın gözüyle görülür. I. tekil şahıs ağzıyla anlatılır.

Örnek:

Yolun sonuna varmamıza az kalmıştı. Zifiri karanlıkta ilerleyen grubumuzda ister istemez bir tedirginlik vardı. Grubun ortalarına Hasan’ın hemen arkasındaydım. Etraftan gelebilecek her türlü sesi duyabilmek için kulaklarımı dört açmış dinliyordum.

2. Hâkim (İlahi) Bakış Açısı: Hikâyenin 3. tekil şahıs ağzıyla anlatıldığı hikâyelerdir. Genellikle yazarın ağzından anlatılır. Hâkim bakış açısı ve anlatıcısında olaylar olayların dışında her şeyi bilen, her şeyi gören birisi tarafından anlatılır. Kahramanların ruh hallerini, geçmişlerini, o an farklı yerlerdeki olayları bilir ve anlatır.

Örnek

Sonunda okula başlama günü gelip çatmıştı. Hazırlıklar iki gündür yoğun bir şekilde devam ediyordu. İlk defa okula başlayacak olan Miray, okulun stresini yüreğinde hissediyor, anne ve babasından ayrılmanın verdiği sıkıntı ile yatağında kıvranıyordu. Evde bir koşturmaca başladı, birileri mutfakta bir şeyler hazırlıyor, birileri evin içinde sağa sola koşturuyordu. Odasının kapısı açılınca heyecanı bir kat daha arttı. Gözlerini kapattı “Uyanmazsam belki okula gitmem.” diye geçirdi içinden.

3. Gözlemci Bakış Açısı: Hikâyedeki olay ve durumların tanığı tarafından anlatıldığı hikâye türleridir. III. tekil şahıs ağzıyla anlatılır. Hâkim bakış açısı her şeyi görüp bilirken gözlemci her şeyi bir kamera gibi görür gözlemler. İnsanların iç dünyasını, görülmeyecek ve bilinmeyecek şeyleri göremez bilemez.

Gözlemci bakış açısı ve hâkim bakış açısı anlatıcı olarak aynı dili (III. tekil şahıs) kullanır. Aradaki fark hâkim her şeyi görüp bildiği halde gözlemci her şeyi görüp bilemez. Kahramanların iç dünyasını algılayamaz.

Örnek

Ağır adımlarla ilerliyordu. Yolun sağ tarafına park etmiş, demir aksamı küflendiği için rengi belli olmayan kamyona baktı uzun uzun. Sonra elindeki çantayı sırtına aldı, tek tük ağaçların başladığı ormanlık alana doğru ardına bakmadan ilerledi.




Hikâye ile İlgili Kavramlar:

Konu: Hikâyede ele alınan, üzerinde durulan düşünce, durumdur. Konu, somut bir durumu veya sorunu ifade eder.

Tema: Hikâyedeki temel duygu veya kavram “tema” olarak adlandırılır. Temalar soyuttur, konuya göre çok daha geneldir. “sevgi, ölüm, arkadaşlık, hasret, başarı…”

Çatışma: Hikâyelerde yaşanan anlaşmazlıklar denilebilir. Her olay bir çatışma üzerine kurulur. İstenilen bir şeyin karşısındaki engel çatışmayı doğurur. Hikâyeler bu çatışmalardan beslenir diyebiliriz. Kahraman çok istediği, olması gereken şey ile karşısına çıkan engel arasında kalır. Hikâye sonunda çatışmanın kalkıp kalkmamasına göre mutlu veya mutsuz olarak sona erer.

HİKÂYE TÜRLERİ

Olay Hikâyesi: Bir olay merkezinde gelişen ve sonuçlanan hikâyeler “olay hikâyesi” denir. Bu tür hikâyelerde merak unsuru ön plandadır. Belirgin bir olay vardır. Kahramanlar daha belirgindir; her zaman, her yerde karşılaştığımız sıradan insanlar değildir. Olaylarda serim, düğüm ve çözüm bölümleri belirgindir.

Bu tarz hikâyelerin en önemli örneklerini Fransız yazar Maupassant (Mopasan) vermiştir. Bu sebeple bu tür hikâyeler “Maupassant tarzı hikâye” adıyla da anılır.

Türk edebiyatında olay hikâyesinin en önemli temsilcisi Ömer Seyfettin’dir. Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay, Sabahattin Ali ve Orhan Kemal olay hikâyesi tarzında yazan sanatçılarımızdan bazılarıdır.

Durum Hikâyesi: Kişilerin veya hayatın bir kesitinin ele alındığı, olaydan çok zamandan bir kesitin sunulduğu hikâyeler “durum hikâyesi” olarak adlandırılır. Bu tür hikâyelerde merak duygusu geri plana itilir ve bir durum veya kişi betimlenir. Durum hikâyelerinde her an karşılaşabileceğimiz sıradan bir olay ve sıradan kahramanlar vardır. Önemli olan olay değildir. Olayların insan üzerinde bıraktığı etki, durum anlatılmaya çalışılır.

Durum hikâyesinin temsilcisi Rus yazar Anton Çehov vermiştir. Bu sebeple bu tür hikâyeler “Çehov tarzı hikâye” olarak da anılır.

Türk edebiyatında; Memduh Şevket Esendal, Sait Faik Abasıyanık ve Tarık Buğra gibi yazarlar bu tarz hikâyenin en önemli temsilcileri arasında yer alırlar.

Hikâyede Anlatım Biçim ve Teknikleri:

1. Öyküleyici Anlatım: Hikâyede anlatılan olayın zaman kavramı içinde aktarılmasına denir. Öyküleyici anlatımda olaylar devam eder zaman ilerler. Yazar bu ilerleyen zaman içinde mekan ile de ilişkiler kurarak olayları bize aktarır.

Öyküleyici anlatım için kamera örneği verilebilir. Olayları kamera ile kaydedersek bir nevi öyküleyici anlatım yapmış oluruz.

Örnek:

Nihayet Arslan Bey, terden sırılsıklam olmuş atıyla duman içinde harp sıralarının arasında, adım adım göründü. Her adımda: ‒ Yiğitlerim! Sis açılmaya başladı mı hemen susun. Hep birden ayağa kalkın, hücum edecek gibi durun. Ama ileri gitmeyin. Ateş de açmayın. Ben düşmana teslim teklif edeceğim.

Ömer Seyfettin, Kütük

2. Betimleyici Anlatım: Betimleyici anlatım çevrenin, insanın veya insanın iç dünyasının okuyucunun gözünde canlandırılacak şekilde aktarılmasıdır. Kelimelerle resim yapma denilebilir. Betimleyici anlatımda sıfatlardan sıkça yararlanılır.

Öyküleyici anlatım için kamera benzetmesini kullanmıştık, betimleyici anlatım için de fotoğraf çekme benzetmesini kullanabiliriz. Yazar bir nevi anın fotoğrafını çekip okuyucuya sunar.

Betimleyici anlatımda devam eden bir zaman, olaydan ziyade anlık görüntü okuyucuya verilir.

Örnek:

İkisi de pencerenin kenarında idiler. Sağda genç kız muhteşem ve levent endamıyla yükseliyor, solda minimini, kambur büyük nine çürümüş bir balmumu külçesi gibi, sessiz ve donuk duruyordu. Dışarıya bakıyorlardı. Bütün tabiat gözleri kamaştıran tatlı ve sıcak bir aydınlıkta parlıyordu. Denize güneş aksetmiş, onu başka âlemlere akıp giden ebedî ve nihayetsiz bir gümüş nehrine benzetmişti. Ağaçların ufak ve koyu yeşil yaprakları hazdan ve hayattan titriyor, yollara beyaz çiçekler düşüyordu. Karşı sahil tirşe dağları, mor koruları, beyaz yalılarıyla bir serap memleketini, bir peri payıtahtını andırıyordu.

Ömer Seyfettin, Bahar ve kelebekler

3. Diyalog: Hikâyelerde olay içerisindeki kişilerden iki veya daha fazlasının karşılıklı konuşturulması tekniğine “diyalog” denir.

Örnek:

“Bu sene enginarlar nasıl?” dedim.

“İyi değil!” dedi.

“Baklayı ne zaman keseceksin?”

“Daha ister, ” dedi.

Nefes alır gibi “hişt” dedim.

Yine şüphe ile denize, şüphe ile göğe, şüphe ile bana baktı.

“Kuşlar olmalı,” dedim.

“Benim de kulağıma bir hışırtı gelir amma,” dedi, ”ne taraftan gelir? Zati bu sırada şu kulağım ağırlaştı.”

4. İç Diyalog: Kahramanların iç dünyalarını okuyucuya aracısız aktarma yöntemlerinden biridir. Kahraman kendi kendiyle hesaplaşması, konuşması, pişmanlıklarını dile getirmesi gibi durumlarda en çok tercih edilen yöntemdir.

Örnek:

Akşamdan beri kimse benim yokluğumu fark etmedi mi acaba? Yok, yok kesin meraklanmışlardır. Şimdi her yerde beni arıyorlardır.  Ama oh olsun onlara. Benimle dalga geçmek neymiş hepsi öğrenecek. Hele sabaha kadar beni bulamadıklarında yüzlerinin alacağı hali şimdiden görür gibiyim.

5. Bilinç Akışı: Kahramanın iç diyalogda olduğu gibi kendi kendine konuşmasıdır. Bilinç akışında farklı olarak bilinç yani akıl devre dışı bırakılmıştır. kahramanımız aklına gelenleri mantık aramaksızın art arda sıralar. bazen konuyla alakası olmayan başka bir şeyi düşünmeye başlar.

Bilinç akışı daha çok “Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Hikayeler“de görülür. Bilinç akışıyla yazar kahramanın ruh halini okuyucuya aktarmaya çalışır.

Örnek:

Saatlerdir yürüyorum daha bir canlıya rastlamadım. İhtiyarı dinlemeliydim, neden bu yolu kullandım ki. En son yirmi sene kadar önce geçmiştim bu yoldan. Ama o zamanlar Ayşe daha gençti. Hem inekleri de yoktu o zamanlar. Annem ne yapıyordur şimdi, un helvası kavurmuş mudur bana. Rüstem Ağa’nın şu kahrolası borcunu bir verebilsem…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.