AVNÎ (Fatih Sultan Mehmet)
GAZEL | GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE |
1. Aşk ile vîrân eden gönlünü ma’mûr istemez Hâtırın mahzûn eden bir lahza mesrûr istemez | Aşk ile (bir defa) gönlünü viran eden (bir daha) onun bayındır ve şen olmasını istemez. (Ey sevgili) Senin aşkının derdiyle üzüntü çeken bir an bile mutluluk istemez. |
2. Hâksâr olup hevâ ile gubâr olan gönül Hâk-i râh-ı yârdan bir dem özün dûr istemez | (Aşk yüzünden) hava ile toprağa karışıp toz gibi (öteye beriye savrulan) gönül, sevgilinin yolunun toprağından bir an bile kendisinin uzak olmasını istemez. |
3. Hoş gören âkıl fenâ tavrını şöhret gözlemez Künc-i uzlet isteyen kendüyü meşhûr istemez | Aşkı yüzünden fena hâllerini (veya: yok olmayı) hoş gören akıllı kişi, şöhret peşinden koşmaz. Uzlet (insanlardan uzak tek başına yaşamayı) isteyen, meşhur olmayı istemez. |
4. La’l-i nâba meyl kılmaz bağrını pür-hûn eden Dâmenin pür-eşk eden lûlû-yi mensûr istemez | (Aşkı uğrunda) bağrını kanlar içinde bırakan kimse kırmızı renkli saf yakutu andıran dudaklara ilgi duymaz. Nitekim eteğini gözyaşı ile dolduran da dizi dizi inci gibi dişleri istemez. |
5. Aşk nakdi bir hazînedir ona yoktur zevâl Mâlik olan Avniyâ bir gence gencûr istemez | Ey Avnî! Aşk parası, yok olmayan ve tükenmeyen bir hazinedir. Ona sahip olan başka hiçbir hazinenin bekçisi olmak istemez. |
MUHAMMES | GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE |
Sevdin ol dilberi söz eslemedin vây gönül Eyledin kendüzünü âleme rüsvây gönül Sana cevr eylemede kılmaz o pervây gönül Cevre sabr eylemezsin n’ideyin hây gönül Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül | Sana yazıklar olsun ey gönlüm! Sözümü dinlemedin de gidip o dilberi sevdin. Sonra da kendini bütün âleme rezil rüsva eyledin. Sana zulmetmede o sevgili hiç çekinmez. Sen ise o eziyete sabredecek hâlde değilsin. Ne yapayım, bilmiyorum. Gönül sana yazık, yazık sana yazık, ey gönül! |
2. Tâliin yüzü gülüp olmadı handân n’ideyin Yüreğin derdine bulunmadı dermân n’ideyin Kasdına yâr çekerek hançer-i bürrân n’ideyin Verisersin bu gam u mihnet ile cân n’ideyin Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül | Ne yapayım, talihimin yüzü gülüp mutlu olmadı. Gönlün derdine de derman bulunmadı, ne edeyim? Sevgili keskin kılıcını cana kastederek çekti, ne edeyim? Sen bu gam ve üzüntü ile can vereceksin, elimden ne gelir? Gönül sana yazık, yazık sana yazık, ey gönül! |
3. Vasl-ı dilberle nasîb olmadı dilşâd olmak Dest-i cevr ile yıkılan dilin âbâd olmak Dâm-ı gamdan dil ü cân bülbülü âzâd olmak Niceye dek işin efgân ile feryâd olmak Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül | Sevgiliyle birlikte olma mutluluğu kısmet olmadı. Onun zulmüyle yıkılan gönlün bir daha şenlenmesi de gam tuzağından gönül kuşunun kurtulması da kısmet olmadı. Daha ne zamana kadar feryat edip duracaksın? Gönül sana yazık, yazık sana yazık, ey gönül! |
4. Bilmedim derd-i dilin ölmek imiş dermânı Öleyin derd ile tek görmeyeyin hicrânı Mihnet ü derd ü gama olmak için erzâni Avniyâ sencileyin mihnet ü gam-keş kanı Gönül eyvây gönül vây gönül eyvây gönül | Gönül derdinin ilacının ölmek olduğunu bilememişim. Dert ile öleyim, yeter ki görmeyeyim hicranı. Ey Avnî! Mihnet, dert ve gama lâyık, senin gibi mihnet çeken nerede var! Gönül sana yazık, yazık sana yazık, ey gönül! |
Muhammes, beşer mısralı bendlerle yazılan bir nazım şeklidir. İlk bendin mısraları birbiriyle kafiyeli, diğer bendlerin ilk dört mısrası kendi arasında, son mısrası ise ilk bendle kafiyelidir. Bazen ilk bendin son mısrası diğer bendlerde tekrar eder.