AHMET PAŞA
Kaside | Günümüz Türkçesiyle |
1. Taht urup tâk-ı felekte hüsrev-i hâver güneş Geydi nârencî kabâ urundu nûr efser güneş | Doğu hükümdarı olan güneş, felek kemerinde taht kurarak turuncu bir kaftan giydi ve nurdan bir taç takındı. |
2. Mesned-i sultân-ı subh oldu serîr-i âsumân Saçtı pîrûze tabaklardan zer ü gevher güneş | Gökyüzü tahtı sabah sultanının makamı oldu. Güneş firuze tabaklardan altın ve mücevherler saçtı. |
3. Kufl açıp dürc-i zebercedden cevâhir döktü kim Hâk küncin eyleye gencîne-i cevher güneş | Güneş, toprak bucağını mücevher hazinesine çevirmek için zebercet hokkanın kilidini açıp iksirler döktü. |
4. Kulzüm-i Hindin batırmağa gümüş zevrakların Bâdbân-ı nûr ile donattı fülk-i zer güneş | Güneş, Hint Okyanusunun (gece karanlığında parlayan) gümüş kayıklarını (yıldızları) batırmak için altın bir gemiyi (güneşi) nur yelkeniyle donattı. |
5. Dâne-i encüm derip meh hırmeninde her seher Bâl açıp cevlân eder tâvûs-ı zerrîn-per güneş | Altın kanatlı bir tavusa benzeyen güneş, her seher vakti kanat açıp yıldız tanelerini toplayarak ay harmanında dolaşır. |
6. Gûyiyâ Nûşirevân-ı subhdur kim adl için Lâciverdî kubbeye zencîr-i zer asar güneş | Güneş sanki adalet için lacivert renkli gök kubbeye altın bir zincir asan sabah vakti Nuşirevan’ıdır. |
7. Yâ felek mısrında sultân oldu bir Yûsuf-cemâl Yâ Zelîhâdır tutar nârenc-i zer-peyker güneş | Güneş ya felek Mısır’ında sultan olan Yusuf yüzlü bir güzeldir yahut da elinde altın bir turunç (gibi güneşi) tutan Züleyha’dır. |
8. Yâ cemâline cihânın nûr u fer vermek için Rûz rûhsârında açtı anberîn mi’cer güneş | Yahut da güneş cihanın yüzüne nur vermek için gündüzün yüzünden amber renkli örtüyü açtı. |
9. Zıll-ı Hak Sultan Muhammed Hân ki olmuştur onun Eşiği toprağının her zerresi enver güneş | Allah’ın gölgesi Sultan Mehmed’in eşiği toprağının her zerresi parlak bir güneş olmuştur. |
10. Hak budur kim şâh dîvânın temâşâ kılmağa Düzdü tâk-ı zer-nigâra la’lden manzar güneş. | Doğrusu şu ki, güneş sultan divanının seyretmek için altın işlemeli kemere la’lden bir pencere açmış. |
11. Bir nazar kıl Ahmed’e ey nûr-ı çeşm-i kâinât K’âb-ı lutfundan oluptur ebr gibi ter güneş | Ey kâinatın gözünün nuru! Ahmed’e bir bak. Zira senin lütfunun suyundan güneş dahi bulut gibi nemlidir. |
Gazel | Günümüz Türkçesiyle |
1. Nâlemi zemzeme-i mürg-ı seherden sorasın Derd-mend olduğumu hasta ciğerden sorasın | Feryadımı seher vakti öten kuşun (bülbülün) ötüşünden, nağmelerinden sormalısın, ne denli dertli olduğumu hasta ciğer(im)den sormalısın. |
2. Gussamın kıssaların yazar iken âhımdan Hâmeler yandığını nâme-i terden sorasın | Aşk derdimin hikâyelerini yazarken, (ateşler saçan) âhımdan kamış kalemlerin yandığını (gözyaşları ile) ıslanmış mektuptan sormalısın. |
3. Şevkini ruhlarının şem’-i kamerden bilüben Zevkini leblerinin şehd ü şekerden sorasın | Yanaklarının parıltısını ayın mumundan (ışığından) bilerek, dudaklarının verdiği zevki bal ve şekerden sormalısın. |
4. Kîse-i ömri tehî ettiğimi yolunda Olucak hâk beden kâse-i serden sorasın | Ömür kesesini senin yolunda boşalttığımı, harcadığımı, beden toprak olunca kafatasından sormalısın. |
5. Hâk olduğuma inanmaz isen bâd-ı sabâ Ayağı tozu ile geldi seferden sorasın | Toprak olduğuma inanmazsan, sabâ rüzgârı ayağı tozuyla seferden geldi, ondan sormalısın. |
6. Vâdi-i hicrde Ahmed kulun üftâde garîb Cevrler çekdiğini devr-i kamerden sorasın | Ahmed kulun, ayrılık vadisinde düşkün, zavallı bir garip olarak ne eziyetler çektiğini ayın döneminden sormalısın. |
GAZEL | Günümüz Türkçesiyle |
1. Ey fitnesi çok kavli yalan yandım elinden Bir nâz ile bin gönül alan yandım elinden | Ey fitnesi çok, sözü yalan sevgili! Yandım senin elinden. Bir naz ile bin gönül alan, yandım elinden! |
2. Sen şem’ gibi gayr ile meclisde gülersin Ben akıtırım yaş ile kan yandım elinden | Sen mum gibi meclise yabancılarla güler eğlenirsin. Ben kanlı gözyaşları dökerim. Yandım elinden! |
3. Ney gibi delindi ciğerim aşkın elinden Her dem ederim âh u figân yandım elinden | Sana aşkın yüzünden, ciğerim ney gibi delik delik oldu. Her an ah u figan ederim. Yandım elinden! |
4. Şol sunduğun ateş midir ey sâkî bana kim Sen aldın ele anı hemân yandım elinden | Ey içki sunan güzel! Şu bana sunduğun ateş midir? Zira sen onu ele alır almaz ben yandım elinden! |
5. Her hâr ile sen sohbet edersin dün ü gün ben Derdin ederim mûnis-i cân yandım elinden | Sen dikeni andıran her yabancıyla gece gündüz sohbet edersin. Ben ise senin derdinle arkadaşlık ederim. Yandım elinden! |
6. Ahmed çeke cevrini göre lutfunu ağyâr Ey şefkati az şûh-ı cihân yandım elinden | Ahmed senin eziyetini, cefanı çeksin, başkaları da senin yakınlığını ve iltifatını kazansın. Ey şefkati az, dünyanın en şuh güzeli! Yandım elinden! |
GAZEL | Günümüz Türkçesiyle |
1. Sernâme-i mahabbeti cânâne yazmışım Hasret risâlesin varak-ı câne yazmışım | Aşk mektubuna “Sevgili” diye başlamışım. Hasret mektubunu can yaprağına yazmışım. |
2. Nâlişlerini derd ile bîçâre bülbülün Bâd-ı sabâ eliyle gülistâne yazmışım | Zavallı bülbülün dertli dertli inleyişlerini gündoğusundan tatlı tatlı esen rüzgârın aracılığıyla gülistana yayıp serdim. |
3. Zülfün hikâyetini gönülde misâl edip Gam kıssasını levh-i perîşâne yazmışım | Saçlarının hikâyesini gönülde canlandırıp, örnek alıp gam ve dert hikâyesini perişan levhaya yazmışım. |
4. Resm etmişim gözümde hayâlini gûyâ Nakş-ı nigârı sâgar-ı mercâna yazmışım | Sevgilinin hayalini gözümde resmetmişim. Sanki onun güzel şeklini mercan kadehe çizmişim. |
5. Tâb-ı ruhunla sûzunu yazarken Ahmedin Şevkinden odlara tutuşup yana yazmışım | Yanağının ışığıyla Ahmed’in aşk ateşini, yanıp yakılmasını yazarken, onun şevkinden ateşlere tutuşup az daha yanacak hâle geldim. |