DUHA KOCA OĞLU DELİ DUMRUL
Oğuz ülkesinde Deli Dumrul adında kuvvetli bir yiğit varmış. Yalnız kuvvetini işte güçte değil de gider, nerede bir adam görse onda sınarmış. Başlıya baş eğdirmedikçe, dizliye diz çöktürmedikçe rahat etmezmiş. Sürekli nam şan peşinde koştuğu için önüne gelene benlik satarmış. Meydan okurmuş: “Benden daha deli, benden daha kuvvetli varsa çıkıp gelsin! Şuracıkta boyunun ölçüsünü alıvereyim!” dermiş.
İşi deliliğe vuran Deli Dumrul’un o civarda kavga etmediği kimse kalmamış. Artık bunun huyunu suyunu bilenler yolunu yolağını değiştirmeye başlamışlar. Gün gelmiş, Deli Dumrul, bir bahaneyle kavga edecek kimse bulamaz olmuş. Bunun üzerine, “Gideyim, altı yol ağzına, kuru çay üstüne bir köprü yaptırayım. Nasılsa kimse kuru çay üstündeki köprüden geçmez. Ben de bunu kavga sebebi sayar, geleni geçeni alt ederim. Yiğitliğim, bahadırlığım Rum’a, Şam’a kadar yürür.” demiş. Göç yolu üstündeki kuru bir çaya Sırat Köprü’sü gibi bir köprü yaptırmış. Geçenden otuz üç akçe, geçmeyenden döve döve kırk akçe alır olmuş.
Bir gün köprünün yakınına bir oba konmuş. Bu obadan bir feryat yükselmiş. Kimi, “Oğul!” diye bağrını dövüyor, kimi de, “Kardeş!” diye saçını yoluyormuş. Bunların feryadı gitmiş, Deli Dumrul’un kulağına kadar varmış. Deli Dum- rul, her neredeyse çıkıp gelmiş. Obanın başında bitmiş: “Bre densizler! Kanınıza mı susadınız! Ne diye bağırır durursunuz? Beni güzellik uykumdan uyandırdınız. Şimdi başınızı vurayım da bir daha kimseyi rahatsız etmeyesiniz.” deyip kılıcını çekmiş.
Yaşlı başlı, güngörmüş biri Deli Dumrul’un karşısına varıp, “Ne diye kızarsın bey! Obamızın gözdesi iyi huylu, temiz soylu bir yiğidimiz vardı. O öldü. Ağlayıp inlemeyelim de ne eyleyelim?” demiş. Bunun üzerine Deli Dumrul biraz durulmuş. Sonra yine hiddeti tutarak, “Bre, yiğidinizi kim öldürdü? Burada benden başka kim can alır ki!” demiş. Adam da, “Hakk’ın emri ile al kanatlı Azrail geldi. Yiğidimizin canını alıp gitti.” demiş. Deli Dumrul, bir anda köpürmüş: “Be hey, Azrail kim ki can alıyor!” diyerek yüzünü göğe dönüp haykırmış: “Ya Kadir Tanrı! Varlığının, birliğinin hakkı için Azrail’i karşıma çıkar. Onu öldüreyim ki bir daha kimsenin canını almasın!” demiş. Sürüp gitmiş.
Deli Dumrul’un sözleri Allah’a hoş gelmemiş. Azrail’e, “Var git, varlığıma birliğime dil uzatan şu delinin gözüne bir görün. Göğsünü hırlat. Canını al!” diye emreylemiş.
Deli Dumrul, kırk çavuşlu otağında kırk yiğidi ile yiyip içerken ansızın Azrail gelmiş. Deli Dumrul’un gözüne görünmüş. O an Deli’nin gözleri görmez olmuş. Dizleri tutmaz olmuş. Yüreği korkudan kuş gibi çırpınmış. Ağzının içi buz gibi, kemikleri toz gibi olmuş. Deli Dumrul, söylemiş.
Görelim, hanım ne söylemiş: “Bre, ne heybetli ihtiyarsın! Kapıcılar seni görmedi. Çavuşlar sesini duymadı. Seni görünce dünya âlem başıma dar geldi. Bre, sakalcığı akça koca! Bre, gözleri kör ihtiyar! Bre, kimsin, necisin? Söyle bana! Kazam belam dokunur şimdi sana!” demiş.
Azrail, Deli Dumrul’un acizliğine bakıp, “Seni ne dediğini bilmez serseri! Gözlerimi niye beğenmezsin? Gözü mavi kızların, gelinlerin canını çok aldım. Aksakalımla ne diye eğlenirsin? Kara sakallı, ak sakallı yiğitlerin canını çok aldım. Sakalımın ağarmasının sebebi budur. Al kanatlı Azrail karşıma çıksa da onu öldürsem derdin. Şimdi senin de canını almaya geldim. Canını bana verecek misin, yoksa benimle de savaşacak mısın?” demiş.
Deli Dumrul, “Bre, al kanatlı Azrail sen misin yoksa?” deyince Azrail, “Evet, benim.” demiş. Deli Dumrul bunu duyunca, “Kapıcılar, kapıyı kapatın!” diye bağırmış. Ama Deli Dumrul’un dediğinden ne kapıcılar bir şey anlamış ne çavuşlar ne de yiyip içtiği kırk yiğidi. Kapıcılar beylerinin sözüne itaat edip kapıyı kapatmışlar. Deli Dumrul, Azrail’e, “Ben seni geniş yerde isterdim ama dar yerde elime geçtin. Seni öldüreyim de iyi huylu yiğidin canını elinden kurtarayım!” demiş. Kılıcını sıyırıp Azrail’e saldırmış. Ama Azrail bir güvercin oluvermiş. Pencereden uçup gitmiş. Deli Dumrul, Azrail’in gittiğini görünce bir kahkaha atmış. Adamlarına dönerek, “Gördünüz mü, Azrail’in gözünü nasıl korkuttum? Geniş kapıyı bırakıp dar pencereden kaçtı. Kuş olsa da ben onu doğanıma aldırmadan bırakır mıyım?” deyip atına atladığı gibi Azrail’in peşine düşmüş.
Deli Dumrul, kır bayır demeden bir zaman avlanmış. Ok yetirdiğine ok atmış. Yetiremediğini doğanına aldırmış. Gördüğü güvercinleri, kumruları, üveyikleri hep avlamış. Gün ikindiye dönünce de atını çevirip evinin yolunu tutmuş. Birkaç adım gitmiş ki al kanatlı Azrail geliverip bu sefer de atının gözüne görünmüş. Rahvan giden at, bir anda şaha kalkmış. Deli’yi kaldırdığı gibi yere vurmuş. Azrail de o saniye gelip Deli Dumrul’un göğsüne oturmuş. Deli’nin nefesini kesmeye, göğsünü hırlatmaya başlamış. Bu anda Deli Dum- rul söylemiş. Görelim hanım, ne söylemiş:
Bre Azrail aman!
Tanrı’nın birliğine yoktur gümân.
Ben seni böyle bilmezdim.
Gizlice can aldığını duymazdım.
Daha beyliğe, yiğitliğe doymadım.
Azrail aman!
Tanrı’nın birliğine yoktur gümân
Alma canımı, Azrail medet!
Deli Dumrul, yalvarıp yakarınca Azrail dile gelmiş: “Be hey kendini bilmez deli! Ne diye bana yalvarırsın? Allah’a yalvarsana! Benim elimde ne var? Ben de emir kuluyum.” demiş. Deli Dumrul, “Madem, canı veren de alan da Allah, o zaman göğsümden in. Allah ile aramdan çekil. Ben Allah’a yalvarayım!” demiş. Deli Dumrul söylemiş. Görelim hanım, ne söylemiş:
Yücelerden yücesin.
Kimse bilmez nicesin.
Güzel Allah!
Nice cahiller seni gökte arar, yerde ister.
Oysa sen müminlerin gönlündesin.
Daim duran Cebbar Allah!
Baki kalan Settar Allah!
Canımı alacaksan sen al!
Azrail’e bırakma!
Deli Dumrul’un can u gönülden yalvarması Allah’a hoş gelmiş. Cenabı Hakk, Azrail’e, “Canının yerine can bulsun. Onu affedeyim.” diye nida eylemiş. Azrail, gökten gelen haberi Deli Dumrul’a vermiş. Deli Dumrul, bu haberle sevinmiş, aklına hemen anasıyla babası gelmiş. Bir yandan yürümüş, diğer yandan söylenmiş: “Anamın babamın birer ayağı mezarda. İkisi de birbirinden ihtiyar. Nasılsa birinden biri canını benim yerime verir.” Diyerek babasının yanına varmış. Başına ne gelmiş ise tek tek anlatmış: “İzzetli babam! Senden bir can dilerim, verir misin? Yoksa ‘Oğul, oğul!’ diye ağlar mısın?” demiş. Babası Deli Dumrul’a söylemiş. Görelim, ne söylemiş:
Ay oğul, ey oğul, canım ciğerim oğul!
Doğduğunda dokuz buğrayı kurban ettiğim oğul!
Altın pencereli evimin direği oğul!
Kızımın gelinimin çiçeği oğul!
Karşıdaki kara dağım gerek ise Azrail’e yayla olsun.
Soğuk pınarlarım gerek ise Azrail’e sebil olsun.
Şahbaz cins atlarım gerek ise Azrail’e beygir olsun.
Uzun boyunlu develerim gerek ise Azrail’e katar olsun. Akça karaca koyunum gerek ise Azrail’e kurban olsun. Altın, gümüş, para gerek ise Azrail’e harçlık olsun.
Ama dünya şirin, can tatlı!
Canıma kıyamam.
Babadan ileri ana var!
Git, ondan iste.
Deli Dumrul, sürüp anasının yanına gelmiş. Başından geçenleri bir bir anlatmış. “Canım anam! Canıma karşılık bir can verir misin? Yoksa ‘Oğul, oğul!’ diye ağlar mısın? Kırk gün karalar bağlar mısın?” demiş. Anası Deli Dumrul’a söylemiş. Görelim, ne söylemiş:
Ay oğul, ey oğul, izzetli oğul!
Dokuz ay karnımda götürdüğüm oğul!
Onuncu ayında dünyaya getirdiğim oğul!
Ak sütümü emzirdiğim, omuzumda gezdirdiğim oğul! Vara, zalimlerin elinde tutula idin,
Kırk katlı zindanlara atıla idin!
Altın gümüş gücü ile seni kurtara idim.
Yaman kişiye çatmışsın, elim sana yetmez!
Dünya şirin, can tatlı!
Canıma kıyamam.
Bunu böyle bil!
Deli Dumrul, baba ana kapısından eli boş dönünce bütün ümidini yitirmiş. Azrail’in yanına varıp, “Bre, Azrail aman! Allah’ın birliğine yoktur gümân! Canıma karşılık kimseden bir can bulamadım. Ama bana biraz daha mühlet ver. El kızı bir hasretlim ile gözümün nuru iki yavrucağım var. Onları dünya gözü ile son bir defa göreyim de canımı ondan sonra al.” demiş. Azrail razı olmuş.
İkisi yan yana çıkıp ev gelmiş. Deli Dumrul, karısına varıp başına gelenleri tek tek anlatmış: “Aykız!” demiş. “Ben dünyadan gider oldum. Malım mülküm sana helal olsun. Oğullarım sana emanet. Onlara el sillesi vurdurma. Babalarını hayırsız bildirme. Gözün kimi tutar, gönlün kimi severse ona var. İki oğlancığımı yetim bırakma!” demiş.
Aykız’ın iki gözü, iki pınar olmuş. Ciğerciği yanar olmuş. Burada Deli Dumrul’a söylemiş. Görelim hanım, ne söylemiş:
Göz açınca gördüğüm, gönül verip sevdiğim!
Yüksek dağlarında sensiz yaylar isem dağlar mezarım olsun.
Soğuk sularından sensiz içersem kanım sular gibi aksın.
Altınını gümüşünü harcarsam kefen param olsun.
Şahbaz cins atlarına binersem tabutum olsun.
Senden sonra bir yiğidi sevip sarar isem engerek yılanı olsun.
Aman arslanım aman, muhannetmiş anan baban!
Bir canda ne var da kıyamamışlar?
Arş şahit olsun, Kürsi şahit olsun!
Yer şahit olsun, gök şahit olsun!
Kadir Allah şahit olsun!
Benim canım senin canına kurban olsun!
Aykız, kocasına kıyamamış. Onun yerine can vermeye razı olmuş. Azrail, Aykız’ın canını almaya gelince Deli Dum- rul, ellerini açıp Allah’a yalvarmaya başlamış.
Deli Dumrul söylemiş. Görelim, hanım ne söylemiş:
Yücelerden yücesin!
Kimse bilmez nicesin!
Güzel Allah!
Çok cahiller seni gökte arar, yerde ister.
Oysa sen müminlerin gönlündesin.
Daim duran Cebbar Allah!
Ulu yollar üzerine imaretler yaptırayım senin için.
Aç görürsem doyurayım senin için.
Çıplak görürsem giydireyim senin için.
Alacaksan ikimizin canını birlikte al!
Almayacaksan ikimizi birlikte bırak!
Keremi çok Kadir Allah!
Deli Dumrul, daha çok söyleyip çok yalvarmış. Sözleri de Allah’a hoş gelmiş. Allah u teâlâ, o an Azrail’e nida eylemiş: “O kulumun canını bağışladım. Üstüne yüz kırk yıl ömür verdim. Var git, babasıyla anasının can al.” demiş. Hakk’ın emri vâki olmuş. Azrail, Deli Dumrul’un, babasıyla anasının canını almış. Deli Dumrul da Aykız ile birlikte yüz kırk yıl yaşamış. Can yoldaşlığı etmiş. Dedem Korkut gelerek boy boylamış, soy soylamış: “Bu boy Deli Dumrul’un olsun. Benden sonra ozanlar çalıp söylesin. Ak alınlı cömert erenler dinlesin.” demiş. Güvendiğin dağlara kar yağmasın. Meyveli, ulu ağaçların kesilmesin. Yazın güzün akan tatlı suyun kurumasın. Kadir Allah seni namerde muhtaç eylemesin. Huzurunda dua ettik, kabul olsun. Hanım hey…