Öykü Tamamlama Etkinliği
Küçük çocuk, odasının penceresinden uzun uzun sokağı izledi. Önce taksi durduran yaşlı adamı, sonra okullarına giden renk renk üniformalar giymiş öğrencileri, daha sonra elinde bir buket çiçekle koşturan kızı, soğan satan kamyoneti, dükkanının kepenklerini gürültüyle açan ayakkabı tamircisini gördü… Ellerini ayaklarına götürdü; Yüzünü tuhaf bir hüzün kapladı… “Düşlediğim dünya bu kadarcık mı? Daha ötesi yok mu?..” diye geçirdi içinden. Saate baktı, dokuz buçuk olmuştu…
*sınıf öğretmeni olan komşu betül teyze küçük çocuğa sabah kalkınca uykunu açmak için derin nefesler al. yaz ise pencereyi açıp temiz havayı içine çek. kış ise pencere kenarına geçmen yeterli olacaktır demişti. bu sözü ve verdiği diğer öğütleri hayatına katıyordu küçük. komşu betül teyzenin üstünde etkisi vardı. yaptığı şey misafirliğe gelip gittikçe öğüt vermekti ama bunu öyle tatlı dil güler yüzle yapıyordu ki küçük çocuk şu an pencere kenarındaydı işte. kitap da hediye ediyordu küçük adama. şimdiye kadar on kitap vermişti çocuğa. zeze bunlardan biriydi. zezeyi okumasının üstünden zaman geçmesine rağmen hatırına gelirdi. onun o eğlenceli renkli dünyası…hatırladıkça ilk okuduğunda hissettiği mutluluk heyecanı yeniden hissederdi. tüm bunları düşündüğa esnada içerden tartışma sesleri yükseldi. annesiyle babası anlaşamıyordu.ve sürekli kavga ediyorlardı. babası sinirli bi adamdı. sinirlenince çok bağırıyordu.babasının bağırmasını yadırgamıyordu artık ama aralarda annesinin yalvaran sesini duyunca göz yaşlarını tutamıyordu. halasının annesine haksızlık ettiğini gözleriyle görmüştü. çocuktu ama annesindeki halasının bi kötülüğüne maruz kaldığında ortaya çıkan hüznü görebiliyordu. ve beraberinde gelen günlerce geçmeyen derin kederi. annesi çok hassas bi kadındı. ve gerek babası gerek baba tarafından akrabaları olsun pek sevilmiyor ve hırpalanıyordu. annesindeki gün geçtikçe artan çöküşü görüyordu küçük çocuk. çocuktu ama anlıyordu işte. yetişkin olmaya gerek yoktu ki ayrıca. kalbinin olması yetiyordu insana. hem halası ve babası görmüyorlar mıydı annesindeki hastalık halini. onlar yetişkindi de ne olmuştu sanki. yetişebilmişler miydi yanı başlarındaki kadının kalp ağrısına. geceleri sessiz sessiz ağlardı kadın. dolayısıyla sabah gözleri şiş olurdu. buna rağmen sürekli gülümserdi küçük çocuğa. ne anneannesi ne dedesi vardı genç adamın. şu koca dünyada eşi ve çocuğundan başka kimsesi yoktu yani kadının. babası fesat halasının dolduruşlarına gelip kötü davranıyordu biricik annesine. annesi taze körpe bi fidan olarak gelin geldiği evde solmuş sararmıştı. ve çaresizdi ne gidecek yeri vardı. ne sığınacak limanı.tek çocuktu annesi. kendisi gibi. yapayalnızdı yani. babasının sinirlerine hakim olamadığı zamanlarda çocuğun odasına gelir. ona sıkıca sarılır. sakince başını okşar. yanaklarını öperdi. o da sarılırdı annesinin sıcak kokan nefesine. oysa kitaplarda böyle değildi hayat. zeze tırmandığı portakal ağacında mutluydu. ayşegül tatildeydi. zeynep vardı ve yaşadığı en büyük acı diş ağrısıydı. yan komşu betül teyzeye de darıldı küçük adam. verdiği kitaplar okuduğu masallarda iyiler mutlaka kazanıyordu. sadece kitaplarda gördüğü mutluluğa özlem duyuyordu şimdi küçük. ama daha yaşı küçüktü. birçok şeyi bilmiyordu. ve merak ediyordu. dünyanın bi köşesinde iyiler iyilerle birlikte mutlu mesut yaşıyorlar mı? o mu tüm bu güzelliklerden uzakta. yoksa tüm bunlar kitapların dünyası. mı . bilemiyordu.
ve inan küçüğüm bunu ben de bilmiyorum.